BEN SENİN MIZRAP TUTAN ELİNİM

ÖYLE OLUN. Sevdiniz mi, tam sevin. İliklerinize kadar işlesin.

Korkmayın, sevmekten, sevilmekten.

Becerebilirseniz sevmeyi, onarır sizi. Tamamlar.

Ya siz onun güneşi olun, o sizin ayınız olsun ya da siz o güneşin ayı olun.

Aydınlığınızı ondan alın ve yansıtın.

Işık katın birbirinize.  Kelimeler ve nefesler selamınız olsun.

Birbirinizin incisi olun, birincisi olun.

Biricik olduğunuz için şükredin, teşekkürü olun yine birbirinizin.

Bu bir sabah sohbetiydi. Söz mızrap ve onu tutan elden açılmıştı. Bir sevdiği varmış. Eli mızraplıymış.

Ona bir defasında güneşimsin sen benim demişti de o da ona hayır nazarım demiş. Hayır. Güneş sensin. Ben ayım.

Senden yansır yüzümdeki tebessüm.

Senle doğar çehremde gülümseme. Seninle görmüş olur gözüm. Seni görmediğimde gördüklerimi görmüş saymam.

Kelimelerin sarar beni. Direnemem onlara, direnmem de zaten.

Üşümelerim geçer. Isınırım demiş.

O gün bugündür ona “Ben senin mızrap tutan elinim” diyormuş.

Bir keresinde ben senin mızrap tutan o elini öperim, avucunun içini de, koklaya koklaya demiştim.

Nasıl da utanmış, önüne bakmış, yanakları al al olmuştu.

Oysa onun mızrap tutan eli benim. Onun bakan gözü, sıcak nefesi, tebessümü, gülüşündeki aydınlık benim.

Sessizleşmiş bir kelime ile de olsa bir cevap vermemişti. Sustum mu sonra, hayır. Yine söylüyorum.

Ama sessizce. İçimden içine söylüyorum.

Ve o duyuyor.

Ben onun mızrap tutan eliyim. Avcunun içini içime çeke çeke öptüğüm eli.

22.12.2018

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir