EN çok dünyalı değiliz diyenlerin dünyeviliğe battığı bir dönemdi. Hem de dibine kadar.
Herkes başkasının kusuruna odaklı bakarken kendisine kördü. Zemzemle yıkanmış oldukları duygusuna sahiptiler. Görünürde hüsnü niyet taşıyorlardı. Hatta iyilik melekleri olarak kendilerini tanımladıkları bile oluyordu. Kendilerini kurtaramamışlardı ama dünyayı kurtarmaya hazırlardı.
Dilleri temizdi. Güzel cümleler kuruyorlardı. Işıltılı ama dışarıya dönük bir yaşamları vardı.
İlimde, bilgide, hikmette ve teknolojide çok ilerlemişlerdi.
Herkes her şeyi fazlasıyla biliyordu. Bu durum bir benlik haline gelmişti. Yıkıcı eleştiri bu nedenle neredeyse ayyuka çıkmıştı. Kimse haksız olduğuna en küçük bir ihtimal bile vermiyordu. Haklılıklarına dair öyle çok kanıtları vardı ki, zaman zaman buna kendileri bile şaşırıyorlardı. Bıyık altı gülmelerinde bu üstün yeteneklerine gönderdikleri bir takdir hissi gizleniyordu.
Gece her şeyi örtüyorsa da burada başarısızdı.
Merhameti örtünemiyorlardı. Şefkat ikliminden uzak kalınmıştı. Dostluk ise bu ülkeden çoktan tasını tarağını toplayıp gitmişti. Kelimeyi herkes biliyordu ama içeriğini, barındırdığı manayı hatırlayan çıkmıyordu.
Ve bu sebeple tartışıyorlardı. Günler, geceler, aylar, yıllar süren tartışmalardı bunlar.
Bir sonuç alamamışlardı.
En son biri çıktı ve biz nerede yaşıyoruz diye sordu. Burası neresi?
Uzun bir sessizlik sonrasında uzaklardan bir ses duyuldu.
Cinnet koridoru burası.
Herkes susmuştu. Kimsede tek kelime edecek mecal yoktu.
01.07.2019