İDDİALI bir giriş olmasın ama çoğumuz bu haldeyiz. Biraz öyle biraz da böyle diyebileceğimiz bir kargaşanın tam da ortasında yaşayıp gidiyoruz.
Buna yaşamak denirse tabi.
Bir karmaşa yumağı gibiyiz. Çözdükçe başka bir yanımız ortaya çıkıyor. Nasıl mı?
Seven bir yanımız var ve bu çok güçlü bir duygu. Ama bir o kadar da sevdiklerimize kıyıcı olabilen bir tarafımız da mevcut. Acımasızca üstelik.
Bir dem geliyor “Cananım” diyerek yüreğimizin en mutena yerine koyabiliyor iken gün geliyor her türlü mahremini ortalığa saçmakta hiç beis görmeyebiliyoruz. Âdeta ilk sözümüz “Canın çıksın” noktasına taşınabiliyor.
Bu düzensiz fırtınalı hâl elbette bununla sınırlı kalmıyor. Bulanıklık akıyor, çalkantılı iniş çıkışlarımız sürüyor. Sonra bir bakıyoruz durulmuş, sakinleşmiş buluyoruz kendimizi. Kuyunun dibinde de biz varız, minarenin tepesinde de…
Biçimsiz yanlarımız da var düzenli taraflarımızda…
Anarşik, saldırgan, tahrip edici engelleyemediğimiz hislerimiz de var, süt liman yönlerimiz de…
Başkaldıran da biziz baş eğende…
İtiraz bizden çıkıyor ama râm olan yine diğer tarafımız…
İsyan bizde olduğu gibi itaatte bizde.
Hevamız, nefsimiz, kabaran iştahlarımız var evet, ama bir o kadar da ihlasımız, içtenliğimiz ve kendimizi bunlardan çekebildiğimiz zamanlarımızda…
Demem o ki, ardışık bir düzenimiz yok. Hem aykırılığı hem uygunluğu aynı anda içimizde bulunduruyoruz. Bunların bitmeyen çekişmeleri, galibiyet ve mağlubiyetleri var.
Hem kazanan biziz hem kaybeden.
Azgın olabildiğimiz kadar, bezgin ve pişmanlık da yakamıza yapışabiliyor.
Ustam buna “İnsan Bilinmezi” demişti. Tam da bu işte. Kaotik varlıklarız.
Aklın ahlak ile eğitilmesi belki de bu sebeple gerekli!
16.07.2020