KADİM iki dost idiler.
Geçmişleri farklı ama bugünleri aynıydı.
Neredeyse tıpatıp.
Biri geçmişi silip attığını düşünüp yok sayıyordu.
Diğeri ise acısı tatlısı ile dünü kabulleniyor ve geride kalanlarla ne didişiyor ne de gereğinden fazla yâd ediyordu.
Mevzu muhabbetlerinde sürekli gündeme getirilmese belki de hiç hatırlamayacaktı.
Aralarındaki tek tartışma konusu buydu.
Biri “Geçmiş geçmişte kaldı” derken diğeri “Geçmiş geçmişte kalır mı hiç?” diyordu.
Ve bir türlü ortak noktayı bulamıyorlardı.
Birine göre “Bugün dünün gölgesi” idi.
Diğeri açısından ise “Bugün dünün prangalarından azat olmaktı”
Birine göre “Arkana bakarsan acı peşinden gelir” görüşü hâkimdi.
Diğerine göreyse “Bugün acısı da lezzeti de bugüne mahsustu”
Birine göre “Eskisi gibi olmazdı hiçbir şey.”
Diğerine göre “Düne takılma olmazsa çok daha güzel olabilirdi.”
Birine göre “Dün yok, yarın da yok sadece bugün vardı.”
Diğerine göre “Dün sırtımızda, bugün hayatımızda yarınsa hayalimizdeydi.”
Ve daha neler, neler…
Dedim ya bu mevzu bitecek gibi değil.
Neyse ki, tazelenen çaylar geçici bile olsa bir barış ortamı getiriyor başka mevzulara yelken açıyorlardı.
Ben onları sessizce dinleyim kalktım yoluma yürüdüm.
Şunu düşündüm sahil boyu dalgın dalgın.
Aslında ikisi de biziz.
Hem öyle hem de böyle düşünüyoruz.
Kimi zaman geçmişin acısı veya geriye kalan tatlı hatıralarıyla meşgul oluyoruz. Bazen de bugünü yaşama telaşına düşüyoruz. Geleceğin hayalinden de kendimizi alıkoyamıyoruz.
Hepsi biziz yani.
Hepsi biziz!
10.12.2020