HER hâlini beğenirdim. Kendime örnek seçtiklerimden biriydi. Bu çağda uzaktan sevip beğendiklerinizi yakından tanıdığınızda pişmanlık duyar onlardan doludizgin kaçardınız. Siz de yaşamışsınızdır mutlaka, keşke uzaktan sevmeye devam etseydim demişsinizdir. İtiraf etmeliyim ki, sıkça başıma gelmişti bu durum.
Ama bu başkaydı. Sahiciydi. Sahihti.
Nicedir aklımdaki soruyu fırsat çıkınca sordum. “Kendinizi nasıl tanımlarsınız?”
Hiç düşünmeden cevapladı. “Hürmetkâr.”
Şaşırmadım desem yanlış olur, zira kendini uzunca anlatacağını ve etik kurallarını sıralayacağını umuyordum. Yanılmışım. Bize sorulsa nasıl bir manifesto oluşturacağımızı düşündüm ve utandım.
Tek kelime ile kendini ifade etmeyi kâfi görmüştü.
Düşününce ne kadar kapsayıcı olduğunu anladım. Neredeyse tüm hayata şamil bir kelime: hürmetkâr.
Evvele yaratanına, sonra kendine, öz benliğine, yaratılışına, muhatap oluş sırrına, kelama malik oluşuna…
Güneşe hürmetkârdı, dahası aya, rüzgâra, yağmura, buluta, toprağa, ağaca, gölgeye…
Fikri, zikri ne olursa olsun insana hürmetkârdı, sahibinden ötürü… Küçük büyük ayrımı yapmadan üstelik. Buradan da anlıyorum ki, büyüklük ve küçüklük izafi meseleler… Kimi yaşlı olabilir ama diğeri daha genç olmasına karşın büyük…
Ne çok öğreneceğimiz şey var. Ama sanırım saygı duyarak başlamalı her neye başlayacaksak.
Hürmetkâr olmayı başardığımızda dünya daha güzel olacak.
İnanın!
26.02.2020