“YİNE gam yükünün kervanı geldi” dediğim demlerdi. Bu durumlarda kaçıp sığındığım tenhamdaydım. Uzaktan uzağa kulağıma ilişen cılız sesler olsa da itibar etmedim.
Çayın demi, sessizliğin huzuru içinde gam kervanını yolcu etmek niyetindeydim. Birazdan aralıklı ayak sesleri duymaya başladım. Belli ki birkaç adım atıyor sonra nefeslenmek için duruyordu. Azıcık bir merak hafif bir korkulu ürperti ile başımı dışarıya doğru uzattım.
Yanılmamıştım.
Sırtının kamburuyla daimi rükû haline gelmiş bir nur yüzlü yaşlı ile gözlerimiz buluştu.
Buyur ettim, oturdu. Sormadan bir çay koydum.
Henüz tanışmamış hatır da sormamıştık ki, konuşmaya başladı.
“Evladım” dedi “Tanha iyidir ama yetmez” dedi. Sormaya fırsat komadan devam etti.
“İnsan, insana dökülür.
İnsan insanla sökülür ve dikilir.
Cana ateş düşünce kişi tenhalara sığınır ama bu bir yere kadardır” dedi.
Dersimi almıştım.
Demek ki, tenhalar, yıkıntılar yıkılmış insanlara teselliye yetmiyor. Evet, biraz ferahlıyor. Hepsi bu.
İnsan demek ki, insan olan insana dökülüyor.
O zaman denize ulaşan nehir gibi ferahlıyor.
Derya ile buluşan damlanın kendine ait bir varlığı kalmadığından kederi bitiyor.
Neler konuştuk, neler…
O bana ben ona döküldük.
Sökükler mi?
Dikildi çok şükür!
25.08.2020