“GİDEREK kendi suretine âşık olan insanlara dönüştük, farkında mısın?” diyerek söze girdi. Yaşı ileriydi, güngörmüş biriydi. Tam anlayamasam da dikkat kesildim.
Başını sahil tarafına çevirip öz çekim yapanları işaret edince mesele netleşti.
“Özünü bilmeyenlerin öz çekim merakı bu” dedi ardından.
Ne kadar yerinden bir teşhis bu. İç aydınlanmamızı sağlamaktan ziyade dış duvarımızı parlatmanın kaygısını güder olduğumuz zamandan beri giderek sûretperest olmaya başladık.
Nasıl göründüğümüz ve nerelerde göründüğümüz kadar nasıl olduğumuzu düşünemez hâle geldik.
Acı verici bir durum. Esef duymamak imkânsız.
Kabul görme şekillerimiz değişti. Eskiden ahlak, erdemli davranışlar, idrak, gönüllü yardım, üretim, feraset, anlayış, letafet dediğimiz ince davranış, empati, sır tutma, güvenilir olma, bilgiye dayalı konuşma, hikmeti arama ve irfâni tutumlar önem arz ederdi.
Ya şimdi öyle mi?
Kimle, nerede, ne kadar göründün? Seni kimler ne kadar tanıyor? Takipçi sayın ve beğenilme oranları ile kişini kendi değerini belirlemeye çalışıyor. Hal böyle olunca her özel anını afişe etmekten kaçınmaz olduk.
İlmi, kültürel, irfâni ve ahlaki varlıktan ziyade cismin ne kadar hoş göründüğü ve ne kadar beğeni aldığına odaklanıldığı bir dünyadan huzur çıkar mı dersiniz?
Kendi görüntüsüne âşık olanlar başkalarını sevebilirler mi?
Görüntüsüne tutkun olanların hakikatini arayıp bulmak için vakit bulabilecekler mi sorusu sanırım giderek gündemimizi daha fazla işgal edecek.
Etmeli!