Yurdumuzun muhabbet kaynayan topraklarını mayalayan gözümüzden kaçmış nice âşıklar var.
Onlara yakın olduğumuz vakit kalbimiz kendini hatırlıyor ve bir başka şekilde işlemeye başlıyor.
Merhameti yükleniyor, sevgiyle kanatlanıyor.
Bencillikten uzaklaşıyor ve başkalarının mutluluğu ve huzuruyla itminan buluyor.
İşte bunlardan biri değerli yazar, neyzen ve eğitimci Lokman Derya Solmaz’ın kaleminden çıkarak bu hafta raflarda yerini alan “Küçük Âşık: Leman Sultan” kitabı ile tanış olduğumuz bir mübarek anne…
Kendisinin ve pirî Hz. Mevlana’nın öte aleme göçüşü haftasında bu söyleşiyi siz İstiklal Gazetesi okuyucularına sunmanın bahtiyarlığı içeresindeyiz. Emekleri ve bize ayırdığı zaman için Lokman Derya Solmaz’a teşekkür ederiz.
UĞUR CANBOLAT
___
Afyonkarahisar İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yaptınız. Öncesi ve sonrasında yüklendiğiniz başka görevler oldu mu?
-1996’da Afyonkarahisar’da öğretmen olarak göreve başladım. Sonraki yıllarda Afyonkarahisar Mevlevihâne Müzesinin kurucu müdürlüğünü yaptım. Değişik kurumlarda tiyatro eğitimi verdiğim zamanlar da oldu.
Kültür ve sanat insanı olarak Afyon’u bize kısaca nasıl anlatabilir misiniz?
-Afyonkarahisar, Evliya Çelebi’nin de seyahatnamesinde zikrettiği gibi maneviyatı yüksek bir şehir. İnsanların samimiyeti, tarihî ve kültürel yapısının zenginliği, Büyük Taarruz gibi yakın tarihimizin en önemli mücadelelerimizden birinin merkezi olması gibi özetleyebilirim.
Maneviyatının yüksek olması ifadesini biraz açar mısınız?
-Afyonkarahisar’da herhangi bir mekânda, her an, derviş gönüllü, Allah dostu, Hak âşığı biri ile görüşüp tanışabilirsiniz. Onun kısacık sohbetini bırakın; bir nazar etmesi bile size çok şeyler anlatabilir, gönlünüzü ferahlatabilir. Bunda Mevlevîliğin etkisi çok önemli. Romanımızın kahramanı Leman Sultan da onlardan biriydi.
Afyon için neden “Mevleviliğin İkinci Merkezi” denilmekte?
-Afyonkarahisar Mevlevîhanesi, 13. Yüzyılın sonlarında ilk kurulan Mevlevîhanelerden. Neredeyse İstanbul’daki ilk mevlevîhaneden iki asır önce. Bir de bazı kaynaklarda, Hz. Mevlana’nın sağlığında Afyonkarahisar seyahatinden söz edilmekte. Hz. Mevlana torunlarının yoğun bir şekilde yaşadığı ender coğrafyalardan biridir Afyonkarahisar. Özellikle 16. yüzyıl yani Hz. Mevlana’nın yedinci kuşak torunlarından Sultan Divânî’nin Afyonkarahisar Mevlevîhanesi postnişini olduğu dönem çok önemli.
Bu dönem sanırım kurumsallaşma çalışmaları önem arz ediyor değil mi?
-Evet. Sultan Dîvani Hazretleri, Mevleviliğin kurumsallaşmasındaki rolü sebebiyle İkinci Pîr diye anılır. Birçok yerde Mevlevihane kurmuş, Mevleviliği kurumsallaştırmak için üstün çaba göstermiştir.
Yakın dönem açısından değerlendirecek olursak durum nedir?
– Şöyle anlatayım; unutulan Semâ geleneğinin tekrar uyanma sürecinde, Afyonkarahisar semazenleri 1950’lerin başında Konya’ya dâvet edilmişler, Konya’da ayin-i şerifin icrasına katkıda bulunmuşlar. Çok şükür, o döneme tanıklık etmiş, Konya’da düzenlenen Şebb i Arus merasimlerine katılmış semazen büyüklerimizle tanışma ve sohbetlerinden faydalanma imkânım oldu.
Afyon’un yetiştirdiği bildiğimiz ve bilmediğimiz sufileri kimler?
-Dîvane Mehmet Çelebi, Bâlî Çelebi, Kemaleddin ve Celaleddin Çelebiler, Müftü ve Mesnevihan Hüseyin Bayık, Neyzen Kemal Bayık, Nevriye Anne (Nevriye Baki), Haluk Nurbaki, Leman Okyar, Muhsine Büyükekmekçi, Mısrî Sultan, Kadınana Sultanlar, Sahipler Sultan, Karcaahmet Sultan, Selaheddin Çelebi, Hak Halili, Bacı Sultan, Kadir Şahbaz, Hüsrev Çelebi, Mürdümek Sultan, Devrane Sultan, İğde Dede, Şah İsmail lakaplı İsmail Özalp, Yıldırım Dede, Meliha Çelebi, Arif Çelebi, Ferruh Çelebi ve daha niceleri. Tabii sohbet esnasında şu an için aklıma gelmeyen daha nice Hak dostlarının haklarını helal etmelerini istiyorum. Yani Afyonkarahisar, birçok gönüller sultanına mekân olmuş bir coğrafya.
Bugünlerde kitapseverlerin ulaşma imkânı bulduğu romanınız neden Afyon’u merkez alıyor?
-Çünkü Leman Sultan yani Leman Okyar, Afyonkarahisar’da ikamet ediyordu. Orada doğmuş, orada büyümüş ve hayatını idame ettirmiş bir gönül ehli, Mevlana âşığıydı.
Kendisiyle ne zaman tanıştınız?
– Kendisi ile 2009’da tanışma şerefine nail oldum. Mekânı cennet olsun. Yaklaşık on dört yıl süren yakınlığımız oldu ve her sohbetini not aldım, kayıtlar yaptım. Dolayısıyla Afyonkarahisar, Leman Sultan’ın nezdinde bir romanda mekân olarak yerini aldı. Bu da Afyonkarahisar için bir ilk. Fakat hikâye Muğla’da başlıyor. Muğla Mevlevihanesinin önemli şahsı İbrahim Şahidi Dede’nin Afyonkarahisar Mevlevihanesi ile bağlantısı çok önemli.
Kitabın üst başlığı “Küçük Âşık.” Âşık küçük ama sanırım aşkı büyük…
-Sizi tebrik ediyorum. Buradaki kontrastı yakalamışsınız. Efendim, romanı okuyanlar da görecekler, Leman Sultan daha çocuk iken “Küçük Âşık” diye anılmaya başlar. Fakat buradaki “Küçüklük” yaşına nispeten yapılan bir betimleme. Sonrasında ise “Sultanlık” makamı.
Burada kemâle yolculuk mu söz konusu?
-Evet, burada insan-ı kâmil’e giden süreci de görmüş oluyoruz. Çocukken Hz. Mevlana’yı rüyalarında görmeye başlaması, yine aynı çağlarda etrafındaki insanların Mevlevi evratlarını edinme çabası, tanımadığı biri olan Nevriye Anne’yi rüyalarında görüp onunla ilginç bir şekilde buluşması ve ilk buluşmasında yaşadığı haller vesaire. Sizin da söylediğiniz gibi aşkı büyük. O bedene sığmayan bir gönle sahip bir başka deyişle. Tabii ki her âşığın başına gelenler onun da başına geliyor. İlk zamanlar onun neye âşık olduğunu bilmiyorlar.
Leman Sultan’ın Mevlevi neşesiyle neşvelenip büyüyen birisi olduğu çok açık o zaman?
-Evet. Ahmet Çelebi, Arif Çelebi, Mesnevihan Hüseyin Bayık, Münir Çelebi, Nevriye Anne. Çocukluk yıllarında feyiz aldığı, sohbetlerinde bulunduğu Mevleviler. Sonraki yıllarda da onlarla olan ünsiyeti devam eden Mevleviler. Hayatının en önemli, en heyecanlı anlarının geçtiği seyahatler ise Konya seyahatleri, yani Hz. Mevlana’nın huzurunda bulunduğu anlar.
Kemalât yolunda bu terbiyeyi alanlarda merhamet, şefkat hissi daha baskın diyebilir miyiz?
-Evet. Size katılmamak mümkün değil. Efendimiz’in (sav), “Âlemlere rahmet olarak” gönderildiğini, Cenab-ı Allah’ın “Erhamerrahimîn” olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla gönlünde Allah ve Rasulü’nün aşkını barındıranların da Onların sıfatıyla sıfatlanması kaçınılmaz oluyor.
Kitaptan hareketle sorarsam Mevlevi neşesi taşıyanlar gönlü nasıl bir yere koyuyorlar?
-Onların gönlü derya deniz. Hz. Mevlana’nın meşhur yedi öğüdünde “Okyanus” metaforu var. Okuyucularımız bir vesile ile o yedi öğüde bakabilirler. Leman Sultan gibi dervişler, gönül sarayını gerçek sahibine teslim etmiş kişilerdir.
Ruhun dünya kirlerinden arındırılması bakımından roman neler söylüyor okuyucusuna?
-Birincisi samimi tövbe. Ve beraberinde bir mürşidin bendesi olmak. Bir başka açıdan roman, her şeyde samimiyeti öneriyor. İki cihan saadetini elde etmek için de gönül sarayını gerçek sahibine ayırmayı, tahsis etmeyi öneriyor. Bu dünyaya ait tûl-i emellerin bir gün boşa çıkacağını, sonunda herkesin amelleri ile baş başa kalacağını aktarmaya çalışıyor. Bu dünyaya ait şeylerin, üstünlük vesilesi olmayacağına vurgu yapıyor.
Kitapta özgürlük ve mahkûmiyet ilişkisi nasıl kuruluyor?
-Malumunuz modern hayatın bize kazandırdıklarının yanı sıra kaybettirdikleri de var. Evet, teknolojinin gelişmesi hayatımıza çok şey kattı. Konforumuz arttı fakat eskiden yaşadığımız sobalı evleri özler olduk. Daha dün diyebileceğimiz zamanlarda o evlerde sobanın yandığı odada oturduk, yemek yedik, misafir ağırladık varsa televizyon izledik, sonra da döşekleri yere serdik, aynı yorganın altında birkaç kardeş uykuya daldık. Şimdi ise dünya nimetlerinin ve konforumuzun arttığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu da dünyalık taleplerimizin daha da artmasına ve doyumsuzluğa sebebiyet verdi. Neticesinde, dünyaya olan temayülümüzün bizi özgürleştirdiğini zannettik. Tam tersi oldu. İnsanın yaratılış gayesi olan kulluk etme bilincinden uzaklaşıldı, dünya nimetlerinin tutsağı olduk ve kindi kendimizi dünyaya mahkûm ettik. Hakiki özgürlüğün dünyaya tutsak olarak yaşamakla mümkün olmayacağı şeklinde de ifade edebilirim.
Leman Sultan’ın çevresine bir merhamet kandili olduğu anlaşılıyor.
-Evet. Tespitinize katılıyorum. Leman Sultan kendi nefsine “Nefise Hatun” derdi. Romanımızda nefise hatunu da kişileştirerek, nefs-i emmarenin prangalarından kurtulamayan bu karakterin davranış biçimlerine karşı Leman Sultan’ın ne kadar merhametli olduğunu aktarmaya çalıştık.
Leman Sultan’ı sevimli ve çekim merkezi yapan temel unsur neydi?
-Leman Sultan, yaratılanı yaratandan dolayı seven çağdaş bir Yunus Emre idi âdeta. Biraz önce de değindiğimiz gibi bir merhamet kandili idi. Hayata bakış tarzındaki hikmetli yaklaşımı ve aşk ateşi ile yanan bir gönle sahip olması onu çekim merkezi yapıyordu. Kendi nefsi ile mücadele etmekten başka bir derdi yoktu. Romanımızda da yer alan “Aç geldim aç gidiyorum.” ifadesi, onun maneviyatının doyumsuzluğunu ifade etmektedir.
Memleketimizin tanınmış ilim ve gönül insanı Dr. Haluk Nurbaki romanda nasıl yer alıyor?
-Leman Sultan’ın maneviyatının şekillenmesindeki en önemli ve ilk şahıslardan birisi, Dr. Haluk Nurbaki’nin annesi Nevriye Anne’dir. Dolayısıyla Leman Sultan ve Dr. Haluk Nurbaki’nin hukukunun çok sağlam temellere dayanır.
Haluk Nurbaki’nin Annesi Nevriye Hanım ile Leman Sultan’ın nasıl bir gönül alışverişleri var?
-Hz. Mevlana’nın “Hamdım, piştim, yandım” ifadesi, Leman Sultan’ın hayatında da tezahür etmiştir. Daha çocuk yaşlarda Leman Sultan, Nevriye Anne’yi rüyalarında görmeye başlar. Fakat onun kim olduğunu teşhis edemez. Yakınlarına bu rüyayı anlatır fakat, Leman Sultan rüyalarında gördüğü, âdeta manevi çekim merkezi olan Nevriye Anne’nin ismini bilmediği için kim olduğunu bilmemektedir. Ve yine rüyasında onu gördüğünde ismini sorar ve bunu aile büyüklerine söyler ve Nevriye Anne’yi ziyarete gider. İlk buluşmalarında Küçük Âşık Leman, Nevriye Anne’ye sarıldığında onun kucağında bayılıverir. Sonrasında ise Küçük Âşık, Sultanlığa giden yolun bendesi olur. Nevriye Anne’nin manevi terbiyesi ile yetişir.
___
Raflarda yerini alan bu kitabınızı online kitap sitelerinden alan okuyucular romanı okuduklarında öncesinden farklı olarak ne hissedecekler, neler kazanmış olacaklar?
-Henüz bir hafta önce okuyucu ile buluşan romanımız hakkında, çok memnun edici geri dönüşler var. “Bir solukta okudum. Bunun ikinci cildi yok mu?”
“Günümüzde tasavvuf böyle anlatılır?”
“Acaba benim Leman Sultan’ım kim?”
“Her cümleyi ikişer, üçer kez okuyorum.”
“Baş ucu kitabım oldu.”
“Afyonkarahisar’da romanın geçtiği mekanları bir gün ziyaret etmek istiyorum.”
“Okurken kalbimin ritmine hâkim olamadım”
“Bitmesini istemediğim ender kitaplardan”
“Derin alemlere daldım” gibi geri dönüşler oldu. Şu anda da ikinci baskı çalışmaları başladı. Sizin nezdinizde okuyucularımızın teveccühüne teşekkür ediyorum. Gönüllerindeki aşk daim olsun inşallah.
Ayrıca hem kitabın yayınlanması hem de sizin bizimle yaptığınız bu söyleşinin Leman Sultan’ın ve Hz. Mevlana’nın gerçek âleme yansıdığı haftaya isabet etmesi ne hoş bir tevafuk.
Leman Sultan’ın öteye kanatlandığı tarih neydi tam olarak?
-13 Aralık 2022.
Romanın yazım öncesi nasıl bir alan taraması yaptınız ve yazım aşaması nasıl gerçekleşti?
-Efendim, Leman Sultan ile Şubat 2009’da müşerref oldum. Her sohbetimizde not almayı, kayıt yapmayı ihmal etmedim. Fakat ileride bunu kitap olarak yayınlamak fikrim hiç yoktu. Çünkü sohbetinin samimiyeti, gönle hitap etmesi, irfan pınarından süzülen katreler, beni derinden etkilemişti. Büyük bir aşkla, muhabbetle dinledim ve kayıt altına aldım. Memleketim Muğla fakat, Afyonkarahisar’da on yedi sene görev yapmış olmam, özellikle mevlevihanedeki görevim esansındaki tecrübelerim, şahsım için büyük bir avantaj oldu. O coğrafyayı çok iyi tanıyordum ve romandaki mekânlar hakkında yakinen bilgiye sahiptim. Sonrasında Leman Sultan’ın hayatını, 8. Afyonkarahisar Uluslararası Sempozyumunda tebliğ olarak sunmuştum. Daha sonra da elimdeki bu bilgileri romana uyarlayabilir miyim acaba? diye düşünmeye başladım. Yaklaşık iki yıl kadar hikâye ve kurgu üzerinde kafa yordum. Temmuz 2020’de kalemimiz satırların üzerinde yürümeye başladı.
Ayrıca bu roman, Afyonkarahisar’ın mekân olarak geçtiği ilk roman. Afyon’un kültürü, tarihini yansıtması ve tanıtması açısından da önemli olduğunu söyleyebilirim.
Son olarak romanla ilgili ne söylemek istersiniz?
-Öncelikle Leman Sultan’ı rahmet ve minnetle anıyor, ruh-ı revânı şâd olsun diye niyazda bulunuyorum. Evlatları, torunları yani Okyar ailesine, sevenlerine müteşekkirim. Yine romanda yer almış diğer kişilere de teşekkürü borç biliyorum. Yayınlanması hususunda gayretlerini esirgemeyen nkmkitap’a ayrıca teşekkür ediyorum.
Lütfedip bu güzel sohbeti yapma fırsatını verdiğiniz için de size olan minnettarlığımı ifade etmek istiyorum.
LOKMAN DERYA SOLMAZ KİMDİR?
1972 Kuşadası Doğumlu.
Memleketi Muğla. Lisans, Selçuk Üni İlahiyat Fakültesi (1996)
Afyon Mevlevihanesi üzerine Yüksek Lisans (2011)
Afyonkarahisar Mevlevihane Müzesi Kurucu Müdürü (2009)
Afyonkarahisar İl Kültür ve Turizm Müdürü (vekaleten, 2011-2012)
Ney eğitmeni ve yapımcısı.
Yayınlamış eserleri:
1-Yapma Baba (Tiyatro)
2-Afyonkarahisar Mevlevihane Müzesi Gezi Rehberi
3-Afyonkarahisar Mevlevihanesi Şeyhi Ali Celaleddin Çelebi (Yüksek Lisans Tezi)
4- Küçük Âşık LEMAN SULTAN (Roman)
Hâlen Konya Karatay ilçesinde Sultan Alparslan İmam Hatip Ortaokulunda Öğretmen.
13.12.2023