UĞUR CANBOLAT
BİR ÂYET BİR HADİS
Ne mallarınız, ne de evlatlarınız size katımızda bir yakınlık sağlar. Ancak inanıp faydalı iş yapanlar başka. Onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır ve onlar saraylarda güven içindedirler. Sebe Sûresi Âyet 37
Rahmana ibadet edin. Yemek yedirin. Bol selam verin ki, esenlikle cennete giresiniz.
Peygamberimiz (sav)
___
Duygusal Onarım
HAYAT yaralanmak diyor bir şair. Ne kadar da doğru bir tespit…
Her gün yaralanıyoruz… Belki de kaç kez.
Erkin Koray bunu “Biri biterken diğeri de başlar Vermesin Allah” ifadeleriyle anlatıyor o meşhur şarkısında. Üstelik hiç beklemediğimiz kişiler tarafından atılır taşlar… “Başkasından gelen taş yaralamaz da dost elinden gelen gül yâreler beni” şeklinde ifadesini bulan yaralanma anlaşılıyor ki bugüne mahsus bir durum da değil. İnsanlığın varlığı ile başlatabileceğimiz bir olgu.
Dost ilinden gelen taşlanma ve yaranma ise yaralarımızı bir kat daha arttırıyor ve acılarımız katmerleniyor.
Kimi kişilerde sürekli bu yaralanma ve örselenmelere kafalarını taktıklarından an be an bu durumu yaşayıp duruyorlar üzerinden zaman geçmesine rağmen. Dolayısıyla bu kişiler her gün travma üstüne travma yaşamış olduklarından hayatlarında güzellik adına gün hiç doğmamış oluyor.
…
EVİMİZ yaralanıyor, eskiyor, çatısı sızdırmaya başlıyor, tamir ediyoruz.
Aracımız arıza vermeye başlıyor, aldığı yaraları hissettiriyor hemen bakım ve onarım için servis planlaması yapıyoruz.
Gözümüzde hafif görme kusurları ortaya çıkıyor sağlık yaralanmaları diyebileceğimiz sebeplerle, ilk fırsatta göz doktorunu ziyaret ediyoruz.
Peki, yaralanmalarımız, onarım isteyen hallerimiz bunlarla mı sınırlı? Hayır!
…
PEK çok alanda yaralanmalarımız var. Bazıları tekrar da ediyor. Tedavilerle baş etmeye çalışıyoruz.
Bir de duygusal yaralanmalarımız var.
Kırgınlıklarımız derin…
Alınganlıklarımız çok…
Onaylanmadığımız durumlar hiç az değil…
Takdir görmediğimiz emeklerimiz pek fazla…
Fedakârlıklarımız çoğu defa karşılık bulmuyor…
Yine şairin dediği gibi; “Sevdiğim başka, sevenim başka!”
___
RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ.DR.AYHAN HALAÇ
RAMAZAN VE DUYUSAL HAFIZA
İNSANOĞLU uçaklardaki meşhur karakutuyu andırıyor. Birçok şey deneyimliyoruz günlük hayatta ve fark edelim ya da etmeyelim sürekli kayıt tutuyoruz. O kutuya birçok şey atıyoruz. Zamanı ve yeri geldiğinde ise onları geri çağırıyor ve kullanıyoruz. Hatta kimi zaman şaşırıp kalıyoruz kayıt altına aldığımız şeylere. İnsanın beş duyusu da bir kayıt cihazı gibi çalışıyor. Buna duyusal hafıza adını veriyoruz. Kasıtlı ve amaçlı bir çabaya gerek kalmadan kendiliğinden duyular yoluyla duyumsadığımız şeyler bu karakutuda kendine yer buluyor. Ne kadar çok duyu işin içine giriyorsa o kadar zengin ve kalıcı oluyor kayıt altına aldıklarımız.
Ramazan ayı ve oruç ibadeti bize çok sayıda duyusal deneyim sunuyor. O nedenle unutamıyoruz ramazanların bizde bıraktığı tadı ve etkiyi. En basitinden fırından gelen pidenin kokusunu göz önüne alalım. Diğer zamanlarda duyduğumuz her pide kokusu bizi Ramazan’a alıp götürmüyor mu? Sadece kokusu mu, ya elimizi yakan ısısına ne demeli? Peki ya Ramazan ile özdeşleşen hurmanın eşsiz lezzeti? Camilerden gelen mukabele sesleri ve teravihleri tezyin eden salavatlar da unutmamak gerekir. Açlığın ve susuzluğun zirve yaptığı anlarda göze hitap eden mükellef iftar sofraları da bu anlamda çok güçlü duyusal uyarıcılar sunuyor bize. Daha liste uzayıp gidiyor. Ramazanlarda çocuklarımızın duyusal hafızasını olabildiğince beslemekte fayda var.
___
KUR’AN’DAN KAVRAMLAR
FERAGAT, İSAR VE DİĞERGAMLIK
FERAĞAT; vazgeçme, el çekme, vazgeçecek kadar zengin olma, meşgul olmanın zıddı, boş oldu, yani bir işten ferâgat edip ondan halî olmak, boş mekân, boş olan yer, gibi kelime manalarını destekler mahiyette Kur’an’da “senefruğu,” “fârigan,” “ferağte,” “efriğ,” “vakit ayıracağız,” “bomboş,” “bir işi bitirince,” “boşalt” gibi manalara gelmektedir.
Fıkıh terimi olarak ferağ; bir şahsın gayrimenkul üzerindeki tasarruf hakkını bir başkasına terk ve tevfiz etmesini ifade etmektedir. Usulüne uygun tarzda yapılan ferağ işleminin sonunda, ferağda bulunan, yani ferağat eden şahsın vakıf malı üzerindeki hakkı sona erer.
Ferağat aslında, kalbini her şeyden hali kılıp, sadece Allah’a hasretmektir. Onun dışında bir başkasına orada yer ayırmamak, kalbini her şeyden arındırıp bomboş ederek, sadece onun isteklerine ve emirlerine koşmak, “onu” çıkardığında “yüreği bomboş” oluvermektir. Müfredât, s.790 Kasas, 28/10.
Osmanlıcada, başkalarını düşünen, anlamındaki diğerkâmlık kelimesi ise, Türkçede, özgecilik, elçilik manasına gelir. Diğerkâmlık sahibi kişi, kendisini düşünmenin ötesinde bir erdemle, başkalarını düşünen, kendisini onun yerine koyarak, özgecilik yapan ve bu sayede kendinden çok karşıdakini düşünendir.
ÎSÂR: Çıkar gözetmeksizin başkalarının iyiliği için özveride bulunma anlamında, ahlâk terimidir. Sözlükte; “bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma, onu tercih etme, bir şeye karşı sevgisi olmak, öncelik vermek, ikram etmek”, fazilette başkasını tercih etmek, kendisine has olan bir şeyi başkasına verme, başkasının iyiliğini isteyip, kendi nefsini başkasına tercih etme, cömertlikle verme, kendi muhtaç olduğu halde bahşiş verme gibi manalara gelirken, ahlâk terimi olarak “bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedâkârlıkta bulunması” demektir.
Kurʹân-ı Kerim’de îsâr kelimesi beş yerde geçmektedir. Dört yerde sözlük manasına ( Yûsuf, 12/91; Tâhâ, 20/72; Nâziât, 79/38; A’lâ, 87/16.) bir yerde de terim manasına kullanılmıştır. Haşr, 59/9.
Bu dört yerde “yeğlemek, tercih etmek ve üstün tutmak” gibi manalarda kullanılan îsâr kelimesi, hadislerde de çoğunlukla aynı manalarda kullanılmaktadır. TDV Ancak şunu da belirtelim ki, gerek Kurʹân’da ve gerekse hadislerde îsâr kelimesi geçmediği halde, îsâr konusunun işlendiği pek çok âyet ve hadis bulmak mümkündür.
Haşr Sûresinde terim anlamında kullanılan âyette şöyle buyrulur: “Kendileri ihtiyaç içerisinde olsalar bile, diğer kardeşlerini kendilerine tercih ederler.” Haşr, 59/9. âyet, toplumda başkalarının da düşünülmesi gerektiği hususunu, olgun mü’minlerin özellikleri olarak nitelemektedir. Kendisinden önce başkasını düşünen bir toplumu, peygamber efendimiz asr-ı saâdette meydana getirmiştir.
Bir başka deyişle îsâr, “kişinin başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veya bir zarardan öncelikle onu koruması” olup, bu anlayış din kardeşliğinin en ileri derecesidir.TDV Fedâkârlığın doruk noktası, vefâkârlığın zirvesi, ferâgatin en kıymetlisi, insan olmanın anlamı işte budur. Îsâr ameliyesi, İslâm kardeşliğinin hedeflediği en yüce ufuktur. İnsanın nefis mücadelesinde başarısının ve şeytanın yenilgisinin en bariz örneklerinden birisidir.
Îsâr’ın terim anlamına esas olarak gösterilen âyette, bütün mal varlıklarını Mekke’de bırakarak Medine’ye göç etmek zorunda kalan Hz. Peygamber’i ve diğer muhâcirleri şefkatle kucaklayıp mal varlıklarını onlarla paylaşmaktan çekinmeyen Medine’li Müslümanlar, (Ensâr) övgüyle anılmakta, bu ve bundan sonra oluşabilecek ensâr ve muhâcir ilişkisinde, ensârın nasıl olması gerektiği, Haşr, 59/9.Müslümanlara örneklerle anlatılmaktadır.
Dolayısıyla bir kimsenin cömertlikte îsâr derecesine ulaşabilmesi için ikram ettiği şeye kendisinin bizzat muhtaç durumda bulunması şart değildir; önemli olan muhtaç olup olmaması değil, muhtaç olsa dahi başkasını kendisine tercih edebilecek bir ahlâk anlayışına ve irâde gücüne sahip bulunmasıdır. Bu yüzden cömertliğin sehâ, cûd ve îsâr olarak başlıca üç derecesi bulunduğu belirtilmiştir. Buna göre bir kimsenin elindeki imkânların en çok yarısını başkasının yararı için kullanmasına sehâ (sehâvet), çoğunu kullanmasına cûd, imkânlarının tamamını başkaları için kullanmasına da îsâr denir.
__
ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA
EL METÎN
EL METÎN Kur’an-ı Kerim’de geçen esmalardandır. Sağlam, sert, güçlü ve kuvvetli olmak anlamına gelen anlamlarına “metanet” kökünden türemiştir. El Metîn ismi herhangi bir zorluk ve yorgunluğa uğramadan her şeye gücü yeten, dayanma gücü sınırsız ve aklın kavrayamayacağı şekilde her durumda metanetini koruyan demektir.
Ayrıca bazı âlimler tarafından Allah için herhangi bir değişmenin mümkün olmadığı manasına da kullanılmıştır.
Kur’an’da geçtiği üç yerde geçen Metîn sıfatı sadece birinde Allah’ ı nitelemektedir. İkisi ise Allah’ın ince ve değişmeyen hassas düzenini ifade eder.
Bu âyetler Araf 183, Kalem 45. âyetlerdir ve Allah’ın kurulan tuzak ve entrikaları bozduğunu haber verir. Doğrudan Allah’ı niteleyen ve başka hiçbir esma ile gelmeyen El Metîn, Zariyat sûresinin 58. âyetinde geçer.
“Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.”
Âyetin indiği döneme bakacak olursak Müslümanlar için zor zamanlar olduğunu, Mekke’de imkânların tükendiğini ve hicretin ilahi davetin önünü açmak için tek kurtuluş olduğu görülür. Bunun için Allah rızkı verenin kendisi olduğunu ve mü’minlerin metanet sahibi olmaları gerektiğini bu âyetle vurgulamıştır.
Bu ismin El Kadir ve El Kavi isimleriyle anlam yakınlığı vardır. Gazali bu yakınlığı şöyle anlatır.
“Kudret tam bir kuvvete delalet ederken metanet kuvvetin şiddetini gösterir. Dolayısıyla Allah kudretini izhar etmesi bakımından “Kavi”, şedidü’l-kuvve olması bakımından da “Metin”dir.”
Hepimiz zaman zaman hayattan yorgun düşer yıpranırız. Bazen umudumuzu yitirir ve Allah’ın bizler için gönderdiği mesajları anlayamayız. İşte bu durumda kudretin; kuvvet, metanet ve irade içerdiğini bu ismi tefekkür ederken düşünmeliyiz.
___
GÜNÜN NİYAZI
ALLAH’IM günümü hayırlı eyle.
Her dakikamızı bereketli eyle.
İşlerimizde muvaffak eyle.
Bizi her türlü afetten koru.
Yenilerinden muhafaza eyle.
Kenetlenmemizi arttır.
Yaramızı sarmayı kolaylaştır.
Allah’ım.
Kötü ahlaklı olmaktan muhafaza eyle.
Allah’ım nefsânî arzulardan uzak eyle.
Allah’ım.
Kötü işlerden ve ayıp şeylerden bizi uzaklaştır.
Allah’ım!
Lütfundan bize rızık ver.
Allah’ım.
Bizi manevi rızkından da mahrum etme.
Allah’ım
Bize verdiğin rızıkları bizim için bereketli yap.
Allah’ım.
Katında bulunan nimetlere rağbetimizi artır ve bizi gönül zengini eyle.
Allah’ım sevgiyi kalbimize yaz.
Kederli kalbimize şifa ver.
Ramazanı hakkıyla idrak edip ihya edenlerden eyle bizleri.
Âmin!
__
AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT
HEM DİKKAT HEM RİKKAT
AHLÂK-I HASENE insanı iki kanatlı bir kuş gibidir.
Tek kanatlı bir kuş nasıl göklerde tayaran edemiyorsa iki kanatlı olmayan bir güzel ahlak yolcusu gönül göğünde seyeran edemez.
Başkalarına hayırhah olamaz. İyilik elçiliği yapamaz.
Şifa dokunuşlarında bulunamaz yüreklere.
Bu sebeple güzel ahlak erleri her iki kanadını aynı ölçüde sağlam tutar ve kullanır.
Bu kanatlardan birisi dikkattir. Diğeri ise rikkat…
Dikkat; aklın hayata ve olaylara odaklanmasıdır.
Rikkat ise kalbin hâdiselere, oluşlara, yıkılışlara, odaklanmasıdır.
Biri eksik olursa yaşam eksiktir.
Bir yanı kırıktır. Ağır aksaktır.
Ne tamamen aklın dikkati ile yürünebilir ne de bütünüyle kalbin rikkati ile yol alınabilir.
İki kanat bir ve ahenkli olmalıdır.
Yoksa uyumsuzluk açığa çıkar ki, bu yere düşmekle, tökezlemekle sonuçlanır.
Sadece aklın dikkati ile ilerlemek hayatı maddesel algılamaya ve dünyayı bu yönde tanzime götürür.
Yine sırf kalbin odaklanması olan rikkat ile ilerlendiğinde ise yaşam tümüyle duygusal ağlarla örülür ki, bu da gerçeklikten kopmakla neticelenir.
Ey hakikat yolunun hakikatli yolcusu!
Hem dikkat hem rikkat ilkesini asla elden bırakmamalısın.
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i hem aklının tüm dikkatiyle okumalısın hem de kalbin odaklanması olan rikkat ile incelemelisin.
Birini diğerinden ayırmamalısın.
Ne duygusuz olmalısın ne de sadece duyguyla yetinmelisin.
Aklın odaklanması olan dikkati bize yeterince öğretmişler midir bilemem ama diğerini de tüm özellikleriyle bellediğimiz de şüphelidir.
Dikkati bildiğimizi varsaysak bile rikkat nedir?
Rikkat, incelme ve incelikli olmaktır. Nezaket üzere yaşamaktır.
Merhamet kaftanını giyinmektir. Sevecenliktir.
Her eyleminde kibarlığın öne çıkmasıdır.
İfadelerinde, tutumlarında, tavırlarında inceliğin aşikâr olmasıdır.
Duygululuktur. Duyarlı olmaktır.
İlk duyarlılığımız, ilk inceliğimiz, ilk dikkat ve rikkatimiz elbette yüce kitabımıza yönelik olmalıdır.
Onun önüne tüm duyarlılığımızla Peygamberimiz gibi oturmak ve evvela kendimiz için okumak ve anlamaktır.
Yüksek erdem yolunda mesafe alanlar dikkati de rikkati de birlikte çalıştıranlardır.
Birini diğerinden soyutlamayanlardır.
Akıl ve kalbi birbirine hasret bırakmayanlardır.
Uzak düşürmeyenlerdir.
Sende bu yolda ilerlemek azminde isen eğer her vakit hem dikkat hem rikkat demeli ve bu ilke ile hareket etmelisin.
KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz
06.04.2023