RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 16 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

Allah yıkılmamaları için gökleri ve yeri tutmaktadır. Andolsun, gökler ve yer yıkılsa, onları, Kendisinden başka hiç kimse tutamaz. Şüphesiz O, halimdir, çok bağışlayandır. Fatır Sûresi Âyet 41

Küçüğüne merhamet etmeyen, büyüğüne saygı göstermeyen bizden değildir. Peygamberimiz (sav)

___

Dünya Vücudu

Bütün çabamız neredeyse dünya vücudumuza yönelik…

Onun sağlıklı olması, gürbüz olması birinci önceliklerimiz arasında… Gazeteler bu yönde önerilerle dolup taşıyor. Radyo programları da öyle TV ekranları da…

Nasıl beslenilir, nasıl sağlıklı bir vücuda sahip olunur, nasıl iyi giyinilir ve tarz oluşturulur bu soruların cevaplarının peşine düşmüş durumdayız.

Meraklarımız bu yönde, araştırmalarımız yine bu istikâmette.

Karşı mıyız? Hayır.

Bunu belirli bir düzeyde elbette kabul edebiliriz. Hayat bir emanet…

Sağlıklı olmak da bir görev aslında… Bedenin sağlıklı olması insan bütünlüğünün sağlıklı olmasına yol verir.

İlk görev bu; bedenin sağlıklı olması… Peki; son görev bu mudur? Hayır.

Sadece dünya vücudumuz yok ki, böyle olsun.

Sadece bu dünya için yaratılmış değiliz. Hedefimiz, istikametimiz, arayışımız, hülyalarımız ne bu dünya ile ne de sürekli özen gösterdiğimiz dünya vücudumuz ile ilgili değildir.

Olmamalıdır.

Dünya vücudu nedir? Topraktan aldığımız beden.

Ne kadar ihtimam gösterirsek gösterelim, ne kadar sağlıklı ve ne kadar yüksek seviyede tutarsak tutalım neticede topraktan aldığımızdır.

Yine kendine dönecektir. Toprak olacaktır.

Dünyalıdır, dünyada kalacaktır. Bizimle olan yolculuğu sınırlıdır. Belirlendiği kadardır.

Sınırlı olan bir yapıya tüm duygularımız ve emeğimizle yüklenmemiz biraz sınırı zorlamak olmuyor mu?

Evet, bir de âhiret vücudumuz var.

Ve bu çok önemli… Çok daha önemli…

Temel yanlışımız işte burada başlıyor…

Geçici olmayan vücudumuzu geçici ve bu tarafta kalıcı olan vücudumuza tercih ediyoruz.

Buna iş bilmemektir dersek çok mu ileri gitmiş, kendimizi fazla mı hırpalamış oluruz?

Genel bir bakışla değerlendirdiğimiz vakit gördüğümüz şudur. Bir dünya vücudumuz var bir de ahiret vücudumuz. Burada tercih yapmamız gerekiyor. Yapıyoruz da. Ama biz çoğu defa birini diğerine tercih ederken yanılgıya düşüyoruz.

İşte buraya bir mim koymalı ve bir daha biz ne yapıyoruz diyebilmeliyiz.

Diyebildik mi? Kendi adıma itiraf edebilirim, hayır.

Bunu konuşuyor, üzerinde düşünüyor, düşünmeye değer buluyor olmamız bir aşama sayılmaz mı?

Evet sayılır. Hem de çok önemli bir adım.

Ne diyordu bu konuda usta yazar Gürbüz Azak? “Bir adım atmak için bin adımı göze alanlar yolların hükümdarıdır.”

Haydi, o vakit yollar bizi bekler. Yolu yolcusuz koymak bize yakışmaz.

Dünya vücudu topraktan aldığımız maddi bedendir. Âhiret vücudu ise sevap ve günahla kazandığımız mânevi bedenimiz.

En önemli konu ise bu manevi bedenimizi, âhiret vücudumuzu neyle beslediğimizdir.

__

KUR’AN’DAN KAVRAMLAR

TEÂVÜN: İYİLİK ÜZERE YARDIMLAŞMA

Yardımlaşmayı emreden “teâvenû” kelimesi Kur’an’da, sadece Mâide Sûresinde ve aynı âyette iki yerde geçmektedir. Allahu teala konuyla ilgili şu âyeti kerîmeyle yardımlaşmayı emrediyor. “İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız. Günah ve isyan üzerine yardımlaşmayınız.” Maide, 5/2

Bu âyetten, yardımlaşmanın sadece iyilikte değil, kötülükte de yardımlaşanların olduğunu anlıyoruz, ancak Kur’an ın kötülükte yardımlaşmamayı emrettiğini görüyoruz. Kurʹân-ı Kerim’de 73 âyette, 77 yerde geçen “infak” tabiri, din ve insanlığın yararına olan her türlü meşru harcamayı içine almaktadır.

İNFAK AYETLERİNDEN BİR KAÇI

Bakara, 2/217, 261, 265, 270; Âl-i İmrân, 3/92; insan, 76/8-9; Hadîd, 57/18; Zâriyât, 51/15-19; Tevbe, 9/34, 79; Kalem, 68/25; Fecr, 89/17-20; Mâûn, 107/1-3

Müfessirler infâk âyetini açıklarken, îsâr kavramını, “âhiret saadetini elde etme arzusuyla başkasının iyiliğini ve mutluluğunu kendine ve kendi zevklerine tercih etmek, başkasının ihtiyacını kendi ihtiyaçlarından daha önde tutmak ve kendinden önce başkalarını öncelemek” şeklinde açıklayıp kaydadeğer bir cömertlik ve fedâkârlık derecesi olarak göstermişlerdir.

Kur’an-ı Kerim de Allah, (cc) kardeşliği, bizim için ateş çukurunun kenarında ve oradan düşmekte iken, Allah’ın inâyeti sayesinde oradan bizi kurtarması olarak değerlendirir: “Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı.” Âl-i İmrân, 3/103

Öyle ki yapılan bu iyiliğin karşılığı olarak bu uğurda çaba harcamayı bizlere bir sorumluluk olarak yüklemiştir. “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Âl-i İmrân, 3/104

___

RAMAZAN PRDAGOJİSİ DOÇ.DR.AYHAN ÖZ

TERAVİH NAMAZININ BÜLBÜLLERİ: ÇOCUKLAR

Çocuklar girdikleri her yere bir hareket ve heyecan taşıyorlar. Camilerde de bunu görmek mümkün. Bana kalırsa Kur’an sesi, kuş sesi ve çocuk sesi camide kulağımıza gelebilecek en güzel seslerin başında yer alıyor.
Çocuklar camilere neşe katıyor. Teravih namazları çocuklar için esasında uzun bir namaz. Bazen biz yetişkinler bile zorlanıyoruz bu namazı eda ederken. O sebeple çocuklar, namazı oyunlaştırarak kendileri için daha eğlenceli ve uygulanabilir hale getirme ihtiyacı hissediyorlar. Hareketlilik çocuğun tabiatında var. Kimi zaman biz yetişkinler bunu anlamakta zorlanıyoruz. Çocukların nu halini namazın mahremiyetine yapılan bir saygısızlık gibi anlayıp tepki verebiliyoruz. Çocuğun kendi gerçekliği de onun mahremiyeti esasında; çünkü ona bu özelliği veren de Yüce Allah. Yani buna sünnetullah diyebiliriz. Bunu yok saymak ya da ölçüsüzce müdahale etmeye çalışmak her şeyden önce gayretullaha dokunur. Zira bunu yaparsak çocuğu ibadetten ve ibadet yerinden uzaklaştırmış oluruz.

___

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

EL CEBBÂR

DÜZELTMEK, iyileştirmek, zorlamak manasına gelen cebr kökünden türemiştir. El Cebbâr ismi Kur’an’da geçen isimlerdendir. Bozulan herhangi bir şeyin ıslah eden, bozuk şeyleri onaran, her şart ve durumda iradesini yürüten, her şeyi tasarrufu altına alan, iradesini her durumda yürüten ve ulaşılamayacak derecede mutlak azamet (ceberut) sahibi anlamına gelir.

El Cebbâr, cebir anlamı taşıyan bir unsuru da içerir fakat Allah için cebir haksızlık ve zulüm gibi beşerî özellikler taşımaz. Aksine haksızlıkları, zulmü ve zorbalığı ortadan kaldırır. Bu yüzden bazı âlimler  “Gâlib-i mutlak, halkın halini kemâl-i salâha götüren, büyüklükte eşi olmayan” şeklinde tercüme etmek suretiyle El Cebbâr ismine “ıslah” manası vermeyi uygun bulmuşlardır.

El Cebbâr ismi Allah’ın kudret ile ilgili sıfatlarındandır. Cebbâr’ın kapsadığı azamet ve aşkınlığı yani müteâl oluşu anlamında sınıflandırılırsa Allah’ı niteleyen zatî isim ve tenzihi sıfatlar grubuna girer. Çünkü Allah’ı beş duyumuzla idrak etmek, akıl yoluyla kavramak mümkün değildir.

El Cebbâr iradesini her durumda yürüten ve ulaşılamayacak derecede mutlak azamet (ceberut) sahibi olarak, Allah’ın kâinat ve insanla ilgili isimlerinden ve fiilî sıfatlarından biri olarak kabul edilir. Çünkü Allah, yaratılmışların halini iyileştiren, hakkı galip getiren, her güçlüğü kolaylaştıran, her kırığı onarandır. Bu yüzden Hz. Peygamber namazın iki secdesi arasında şu duayı okuduğu rivayet edilir. “Allah’ım! Beni bağışla, bana merhamet et, bana hidayet et, beni güçlendir, zayıflığımı ortadan kaldır, bana afiyet ver, beni rızıklandır ve beni yücelt.” (Tirmizî, “Ṣalât”, 95; İbn Mâce, “İḳāmetü’ṣ-ṣalât”, 23).

Yine Hz. Ali’ye nispet edilen bir duada da “Ey her kırılanı onaran (câbir) ve her güçlüğü kolaylaştıran!..” yakarışında bu isim yer almaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de Cebbâr, ikisi çoğul (cebbârîn) şeklinde olmak üzere on âyette geçer. Allah’ın bir grup esmasını içeren Haşr sûresinin 23. âyetinde Allah’a isnat edilir.

Cebbâr kelimesi diğer dokuz âyette sıfat kınanmış insanın özelliklerini anlatır. Peygamberlerin ise bu sıfattan münezzeh olduğunu da haber verir.

“Biz o kafirlerin söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üzerinde bir cebbar/zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur’an’la öğüt ver.” (Kaf 45)

Meryem sûresi 13-14. âyetinde Allah Hz. Yahya için “Tarafımızdan Yahya’ya bir kalp yumuşaklığı ve temizlik verdik. O Allah’tan çokça sakınırdı. Anne-babasına iyi davranırdı. O isyankâr bir zorba/cebbar değildi.” diyerek bizim de üstümüze düşen sorumluluğu anlatır. Ve yine aksi halde olacakları da Mü’min 35 de “… Allah büyüklük taslayan her zorba/cebbarın kalbini mühürler.” şeklinde ifade ederek bizleri ikaz eder.

Cebbâr olan Allah bizlere merhamet etsin, dağınıklığımızı toparlasın, zayıflığımızı ortadan kaldırıp bizleri azîz olanlardan eylesin. Âmin

___

GÜNÜN NİYAZI

Allah’ım günümüzü hayırlı eyle.

Ramazan ve Cumamızı bereketli eyle.

Allah’ım bizi Sana itaat etmeyip gerisin geriye dönenlerden eyleme.

Doğru yürüyenlerden eyle.

Çoğunluğa değil hakikate talip olanlardan eyle.

Hüsrana düşmekten muhafaza eyle.

Zannının peşinden gitmekten koru bizi.

Bilgiye dayanmayan kanaatlere tâbi olanlardan eyleme.

Allah’ım.

Senden korkanlardan eyle bizi.

Bize gönül uyanıklığı ver.

Gafletten uyanmamızı lütfet.

Tartışan değil Hakka itaati esas alanlardan eyle.

Helal ile yetinenlerden eyle.

Şirk tehlikesinden koru bizi.

Kazandığı imanı kaybedenlerden eyleme.

İyiliğe, hayra ve güzelliğe meylimizi arttır.

Körü körüne yanlışı taklit edip peşine takılanlardan eyleme.

Bizi sabah akşam Senin rızanı dileyerek dua edenlerden eyle.

Dünya hayatının tantanasını arzulayarak gözümü oraya kaydıranlardan eyleme.

Yeni afetlerden muhafaza eyle.

Koru.

Acılarımızı dindir.

Âmin!

___

AHLÂK-I HASENE UĞUR CANBOLAT

HÜRMET

HÜRMETİN olmalı.

Bu, varlığı ve onun hakikatini görmek demektir.

Yaratılışın gayesini çözme yolunda ilerleyen bir bakıma kendi arayışını gerçekleştiren kişi demektir aynı zamanda.

Bir nevi bilinç yolculuğudur.

Kendilik bilinci basamaklarını şuurla çıkan kişi ilkin ahlâk-ı hasene olarak hürmeti öğrenmelidir.

Bu yaratılış hiyerarşisini bilmekle olur.

Hazreti Âdem’e secde etme konusu açısından meseleye baktığımızda iki olayı görürüz.

Hürmet ve hürmetsizlik…

Melekler emre uymuş, hürmet göstermiş ve bunun gereğini yerine getirmişlerdi.

İblis ise hürmetsizliği tercih etti. Emre karşı geldi ve bunu da kendince bir mantık çerçevesine oturtmaya çalıştı.

Eğer gerçekten Allah’a hürmeti, saygısı olsaydı emri tartışmaya açmayacaktı.

Ve kovulmayacaktı.

Ey hakikat yolunun kutlu yolcusu!

Bu en büyük ilk dersi iyi tâlim etmelisin.

Ki, hürmetsizliğe düşmeyesin, saygısızlık girdabına yuvarlanmayasın ve takvasızlık ile damgalanmayasın.

İlk hürmetin Allah’a olmalıdır.

O’nun hatırından âli hatır olmayacağını bilmek, Hakkın emirlerini tartışmaksızın gerine getirmek demektir.

Sağa sola çekiştirmemek, anlam kaymaları meydana getirmemektir.

En büyük hürmeti Rabbimize göstermek demek, kullukta kusur göstermemeye çalışmak demektir. Şu veya bu sebeple sadır olan hatalar içinse hemen nedamet getirip tövbe kapısını çalmak demektir. Bu da hürmeti tekrar ikame etmek anlamına gelir.

İkinci hürmetin yüce kitabımız Kur’an-ı Kerime olmalıdır. Bu ise onu anlayarak ve uygulayarak olur.

Ardından Fahr-i Kâinat Efendimize ve diğer peygamberlere olmalıdır. Bu ise Efendimizin Üsve-i Hasene oluşunu hiç akıldan çıkarmayarak ve onun en güzel ahlakın temsilcisi olduğunu taklit ederek göstermekle yerine gelir.

Hakikate hürmet etmeyi de unutmamalıdır. Bu gerçeği kabul ederek ona tâbi olmak ve yanlışlarında ısrar etmemek demektir.

Hürmet esasen itidal ile olur, yani dengede yaşamakla elde edilir.

Saymak, sevmek, değer vermek demektir.

Başkalarına hürmet etmek onların kişisel haklarının dokunulmazlığını kabul ile gerçekleşir.

Üstünlüğü görmek ve onaylamak…

Yaşa daha doğrusu yaşanmışlıklara ehemmiyet vermek.

Özenli olmak.

Sınırı aşmamak…

Özellikle övgü ve yüceltmelerde…

Sınırı aşan bu tür yaklaşımlar o kişiye zulümdür. Onu çizilen çerçeveye mahkûm etmek demektir.

Hürmetimiz bunlarla mı sınırlı? Hayır.

Güzel ahlakı üzerinde göstermek isteyenler herkese ve her şeye yerli yerinde davranır.

Düşeni kaldırmak, hastaları ziyaret, açları doyurmak, yolda kalanı korumak, yetimlerin ve kimsesizlerin elinden tutmak, onların sevinci olmak…

Ağaca, kurda, kuşa, suya saygılı davranmak…

Çünkü hürmet bir bakıma emanet bilincine ulaşmak demektir.

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz

07.04.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-16/750822

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir