RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 19 GÜN

UĞUR CANBOLAT

BİR ÂYET BİR HADİS

Sana bu mübarek kitabı indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar.     

Sad Sûresi Âyet 29

Dua, bela ile karşılaşır, kıyamete kadar birbiriyle çarpışırlar. Peygamberimiz (sav)

Evren Kapısı

FAZIL Hüsnü Dağlarca “Kişi, evrene açılmış bir kapıdır. Nasıl bu kapıdan dışarı çıkmaz, nasıl araştırmaz ötesini? Sanıyorum, yalnız şiir değil, yalnız sanatın öbür türleri değil, zanaat da bunun araştırılmasındandır.” diyor.

Sanat yapanların evrenden uzak kalmaları düşünülemez. Üstat ne kadar doğru bir yere temas etmiş.

Bahçesinden açan gülü fark etmeyen bir yürek hangi dizelere beşiklik edecek?

Gülen bir yüzün yaydığı enerjiyi, mahzun bir bakışın unutulmaz etkisini yakalamadan yazar olunabilir mi? Elbette olunamaz.

Evren doğduğumuz mekân. İçinde emeklediğimiz ve sonsuz iç ve dış yolculuklara çıktığımız nokta.

Varlık ayetlerini dem be dem okuduğumuz kitaptır evren.

Ve her okuma ayrı bir fikir, kültür, tefekkür açılımı sağlar zihnimize.

Zihnimizle sağladığımız bu sorgulama, onaylama, hayret etme, hayran olma süreçleri bizi ruh dirilişimize götürür. Burası çok önemlidir.

Ruh iklimimizin dirilişe, bahara ermesi milattır.

Beşer noktasını geride bırakma çizgisidir. Artık ilkellikten ayrılma zamanı gelmiştir. İnsanlık merdivenlerinin önüne gelinmiştir. Önümüzde çıkılması gereken nice basamaklar vardır.

Her basamak bizi bir üst basamağa çıkma heyecanı verir. Sorumluluğu da.

Bu basamaklar anlama basamaklarıdır. İdrak etmektir.

Neyin ne olduğunu bilmektir. Ne için olduğunu bilmektir.

Yürüyüşümüz kimedir, nasıldır bunlar üzerinde yakîn bilgi elde etmektir.

Evren kapısı bambaşka kapılar açmıştır.

Sonsuz hayretler önündeyizdir. Niyaz secdelerine kapanmaktayızdır.

Evet, evren kapısı aklın ışığı yakmıştır. İdrake yol göstermektedir.

Yüce kitabımızın evren ayetlerini okuyan, açan ve açıklayan bir kitap olduğunu gördüğümüzde ise okuma coşkumuz biraz daha artacaktır.

Bu okumalarımızla ruh diriliğimiz hakikat baharına erdiğinde evrenin dışımızdaki evrenle sınırlı olmadığını göreceğiz.

Esas uçsuz bucaksız evrenin içimizde dürülü olduğunu ve çağrının buraya yapıldığını fehmettiğimiz zaman ise olaylara bakışımız tamamen değişecek.

Sözü içeriye söylemeye başlayacağız. İçerinin içeriye seslenişi de diyebiliriz biz buna.

Sözü içeriye söyleyenler, kendi iç evrenini temaşa etmeye başlayanların nazarları artık dıştan içe çevrilmiştir.

Afaktan enfüse dönüştür bu. En esaslı dönüş. Dışa kendini kapama, içe açma eylemi başlamıştır.

Kızgınlıklar, öfkeler, kırgınlıklar, sitemler, saldırganlıklar, çekememezlikler, kıskanmalar pılını pırtını toplayıp gitmiştir. Çünkü bunlar dış evrenin bitmez tükenmez konularıdır.

İç evren sükûnet ister. Dinginlik arar.

Başkasına değil kendine bakar. Kendi noksanına ârif olur. Bunu başaranların ise öteki ile mücadelesi yoktur. Muhabbeti vardır, şefkati vardır, bağışlaması vardır.

Dahası aşkı vardır. Sahici aşk bu… Kendinden kendine yansıyan…

Dış ve iç evren yürüyüşlerinizde, kendini arama ve bulma eyleminizde başarılar dilerim.

___

KUR’AN’DAN KAVRAMLAR

MAĞFİRET KAVRAMI

Mağfiret kelimesi daha çok bağışlamak ve bağışlanmak anlamlarında kullanılır. Allah’ın kulları bağışlaması yani hatasını, kusurunu affetmesi ve örtmesi; kulların da günahlarının bağışlanması, örtülmesi demektir.

Mağfiret kelimesi ve türevleri Kur’an’da çok kullanılan kelimelerdendir. Fiil olarak çeşitli kip ve vezinlerde 105 kere; isim çeşitleri olarak da 128 kere zikredilmiştir. Mağfiret kelimesinin bu kadar çok zikredilmesi Allah’ın çok bağışlayıcı olduğunun bir göstergesidir.

MAĞFİRET KELİMESİNİN KUR’AN’DA KULLANILDIĞI ANLAMLAR

Bağışlanmak

Kur’an’da mağfiret kelimesi mastar olarak kullanıldığında şu âyetlerde olduğu gibi en çok (lehüm mağfirah) “onlar için mağfiret vardır” şeklinde kullanılmıştır ve bağışlanma anlamındadır.

“Maide, 5/9, Âl-i Imrân, 3/136, Bakara, 2/268 e bakılabilir.

Bağışlamak

Mağfiret kelimesinin Kur’an’da kullanıldığı bir diğer anlam da bağışlamak, affetmektir. Allah çok bağışlayıcı hataları, günahları affedicidir. Onun bu özelliğini bildiren pek çok ismi şerifi ve sıfatları vardır. Şu âyetlerde de Mağfiret kelimesinin Allah’ın bağışlaması olarak kullanıldığını görmekteyiz:

Bakara,2/175, 221; Âl-i Imrân, 3/157; Enfal, 8/4, 74; Hûd, 11/11; Hac, 22/50; Nur, 24/26; Ahzab, 33/35; Sebe, 34/4; Fatır, 35/7; Yâsin, 36/11; Muhammed, 47/15; Feth, 48/29; Hucurât, 49/3; Hadîd, 57/20; Mülk,67/12.8

 Bu âyetler dışında Allah’ın bağışlamasını bildiren daha pek çok âyetler vardır.” Bakara, 2/58, 284; Âl-i İmran, 3/31, 129, 135; Nisâ, 4/ 48, 116, 137, 168; Maide, 5/18, 118; A’raf, 7/23, 149, 161; Enfal, 8/29, 70; Tevbe, 9/80; Hûd, 11/47; Yusuf, 12/92; İbrahim, 14/10; Tâhâ, 20/ 73; Nur, 24/ 22; Şuarâ, 26/51, 82; Ahzab, 33/71; Yâsin, 36/27; Zümer, 39/53; Ahkaf, 46/31;Muhammed, 47/34; Feth, 48/2, 14; Hadîd, 57/28; Saf, 61/12; Münâfikûn, 63/6; Teğâbün, 64/17; Nûh, 71/4, 7.

___

RAMAZAN PEDAGOJİSİ DOÇ. DR. AYHAN ÖZ

İFTAR BİZE NE ÖĞRETİR?

ORUÇ ibadetinin içindeki her bir pratik insana başka başka şeyler öğretiyor. Acaba iftarın bize öğrettikleri nelerdir? Hemen aklımıza sabır ve paylaşma geliyordur herhalde. Bunlar doğru olmakla birlikte ben bir başka tarafına dikkat çekmek istiyorum. İftar bir yönüyle nimeti takdire yönelik bir farkındalık eğitimi sunuyor bize. İnsan, Allah’ın verdiği nimetleri saymaya güç yetiremeyen, gözünün önündeki nimetleri takdirden de aciz olan bir varlık. İftar sanki her seferinde kilometreyi sıfırlayıp insanı en başa döndürüyor. En temel ihtiyaçları olan ekmek ve sudan başlayarak nimetleri hatırlatıyor. Petrolün ekonomik değerinin sudan daha yüksek olduğu bir dünyada nimetin kadrini öğretmeye yönelik eğitimin sudan başlaması çok anlamlı bana kalırsa. Eğitimde yakında uzağa diye bir ilke var. Yani bir kişiye bir şeyi öğretmek istiyorsak o kişiye en yakın olan şeyle işe başlamak gerekir. Nimet deyince ilk aklımıza gelen ekmek ve su. Nimete şükür noktasındaki ilah terbiye de bizim en iyi bildiğimiz yerden başlıyor dolayısıyla. Gözünün önündekini takdir ve onu şükürden aciz olan bir kişinin diğer nimetleri hakkıyla takdir etmesi çok zor zira.

___

ESMAİ HÜSNA HATİCE FAHRUNNİSA

EL VELÎYY-EL VÂLİ-MEVLÂ

SÖZLÜKTE “bir şeye çok yakın olmak, bir kimseyle yan yana bulunmak” anlamındaki vely ile “birinin işini üstlenmek; bir ülkeyi yönetmek, yardım etmek, sevmek” anlamına gelen velâyet (vilâyet) kökünden türeyen Velîyy kavramı “yardımcı, dost” demektir.

Velayet ise sözlükte ki şey arasında kendilerinden olmayan bir şeyin girmesine izin vermemek anlamını taşır. İman eden bir kul kendisi ile Rabbi’nin arasına kimsenin, şirkin ve küfrün girmesine izin vermez.

Mevlâ isminin maddi unsurlar hariç yakınlığın (kurb) “sevme, koruma, yardım etme, tasarruf ve himayesi altında bulundurma” gibi anlamları vardır. Bu bağlamda aslolan sevgi ve manevi yakınlıktır.  Kur’ân-ı Kerîm’de Vâli ile Velîyy kavramları dışında Allah’ın insanların Mevlâ’sı olduğu hususu 16 yerde tekrarlanmaktadır. Bu âyetlerin biri Hz. Peygamber’e, dokuzu müminlere, ikisi insana yöneliktir. Mevlâ ismi âyetlerin dördünde nasîr (yardımcı) kelimesiyle, birinde Hayrü’n-nâsırîn (yardım edenlerin en hayırlısı) şeklinde, birinde zafer içerikli bir dua ile, bir yerde Alîm-Hakîm, iki âyette de Hak ismiyle birlikte geçer.

Mevlâ Esmâ-i Hüsnâ’dan el Vâli, el Velîyy de dahil el Vedûd (çok seven, çok sevilen) ismi ile anlam yakınlığı içinde bulunur.

EL VELÎYY kelimesi, sözlük anlamlarına uygun olarak, bir kimsenin veya bir topluluğun menfaatleri doğrultusunda her türlü işlerini üzerine alan ve bu konularda tasarruf hakkına sahip olan idareci, hâkim otorite, koruyucu, gözetici, yardımcı, sırdaş ve dost, eserlerine dost olan, onları seven anlamlarında kullanılan bir kavramdır. Veliyy kelimenin zıttı ise adavet (düşmanlık) tır.

Mevlâ isminde efendi, seyyid anlamı da vardır. Bu sebeple Kur’an’da “veliyy” hem Allah’a hem de kula izafe edildiği halde “Mevlâ ” sadece Allah’a nispet edilir. Allah’ın müminlerin velisi olması onların yardımcısı ve işlerinin düzenleyicisi olması demektir.

Velîyy kavramı Kur’an’da 123’ü isim, 109’u fiil olmak üzere 232 yerde geçmektedir. Velîyy ismi on beş yerde Allah’ın mümin ve muttakilerin velisi olduğunu, sekiz yerde Allah’tan başka veli ve yardımcı bulunmadığını, iki yerde de O’ndan başka veli ve şefaatçi olamayacağını ifade eder. Velîyy ismi ile aynı manaya gelen Valî ismi ise bir yerde geçmektedir.

Al-i İmran Suresi 150. âyette Rabbimiz “Hayır, sizin Mevlâ’nız Allah’tır. O, yardım edenlerin hayırlısıdır.” buyurarak Allah’ı dost edinen kulunun her türlü yardımına ummadığı anda bile yetişeceğini haber verir. Velîyy ismi ile buna kâdir ve kefil olduğunu da “Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise tağuttur. Onları aydınlıktan karanlığa götürür.” (Bakara 257) âyetiyle Allah’ı dost edinen müminlere müjdelerken inkâr edenleri de uyarır.

Bu müjde ile yaratıcısıyla manen bir yakınlık kurmaya devam eden mü’min kul için mutlak otorite ve koruyucu tek güç olarak tecelli eder, dostunun her türlü himayesini üzerine alır ve Ahkemu’l Hâkimin olan Allah kendisini, “Valî” olarak vasıflandırır. Kur’an’da tek bir yerde geçen bu ismin bulunduğu âyetin meali de şöyledir.

“O insanın önünden ve arkasından izleyen melekler vardır, onu Allah’ın emriyle korurlar. Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez. Allah da bir kavme kötülük istedi mi artık onu geri çevirecek yoktur. Zaten onların, O’ndan başka koruyucuları da yoktur.” (Rad 11)

O halde biz kullara düşen yolumuzu sırat-ı müstakime doğru düzeltmek, Allah’ın dostu olmanın şartlarını yerine getirmektir. Bunlar iman etmek, kitaba ittiba etmek ve imanın gereği olan sâlih amelleri işleyerek güzel ahlakı hayatımıza geçirmeye çalışmaktır.

___

GÜNÜN NİYAZI

ALLAH’IM günümüzü hayırlı eyle. Acımızı dindirmeye muvaffak eyle.

Yaramızı sarmayı kolaylaştır. Acılarını ortaklaştırıp afetten merhamet çıkarmaya muvaffak eyle.

Karanlıklardan aydınlığa çıkmamız için gönderdiğin kitaba tam bir uyum içinde yaşayanlardan eyle bizleri. Daima üstün olan ve her şeyi mükemmel yapan Sensin.

Bizi bunu idrak edenlerden eyle. Buna göre iş görenlerden eyle. Yaptığı işleri düzgün yapanlardan eyle.

Bizi yanlışlar yaparak çetin azabına uğrayacaklardan eyleme.

Göklerde ve yerde ne varsa Senindir. Bizi yeni afetlerden koru. Muhafaza eyle.

Bizi yaptığı yanlışları tefekkür eden kullarından eyle.

Bizi dünya hayatını ahirete tercih edenlerden eyleme. Ahireti tercih edenlerden eyle.

Allah’ım.

Seçimlerini doğrudan yana yapanlardan eyle.

Doğruya çok yakın çarpıtmalar yapanlara kanmayacak bir feraset ver bize.

Duruşunu bozmayan ve daima şükredenlerden eyle. Bizi üzerindeki nimetleri daima hatırlayan kullarından eyle. Bizi yalnız Sana güvenip dayanan mümin kullarının arasına kat.

Bizi hayalleri boşa çıkanlardan eyleme. Umduklarımıza nail eyle.

Bedenimize afiyet imanımıza selamet ver.

Âmin!

__

AHLÂK-I HASENE  UĞUR CANBOLAT

MÜHEYMİN

AHLÂK-I HASENE erleri “Müheymin” olanı bilenlerdir.

Hayatını buna göre düzenleyen ve bunun dışına asla çıkmayan, kulluğunun gereği olarak zaaf göstererek bu çerçevenin dışına düşmesi halinde ise derhal nedamet gösterip tövbe ederek geri dönenlerdir.

Müheymin olmaya çalışan güzel ahlak yolcuları her şeyi gözetim altında tutarlar.

Helal haram ayrımını sürekli aktif biçimde yaparlar.

Korunması gerekli olanlar hususunda azami titizlik gösterirler.

Ve buna bağlı olarak yönetmek durumunda bulunduklarını da tam bir hassasiyetle idare ederler.

Nefsin isteklerini Kur’an-ı Kerim’e bakarak yönetirler.

Şeytanın iğvalarını yine vahyin terazisinde tartar buna göre işlem yaparlar.

Kendilik bilincine ulaştıklarından gelen isteklerin nefse mi veya gönle mi ait olduğu meselesinde deneyim kazanmışlardır.

Kısacası “Mühemin” olan Rablerinin bu ismini kendi hayatlarına tam bir iz düşüm olarak yansıtırlar.

Ne aklı yok sayarak çöpe atarlar ne de aklın sınırlarını büyüterek vahyin gölgesinden çıkarlar.

Tam bir âhenk içinde hayatın tüm hâdiselerini kontrol ederek yönetirler.

Bu hususta en büyük örnekleri vahyi bizlere getirip ulaştıran Sevgili peygamberimizin muhteşem yaşayışıdır.

Müheymin olanı tam olarak bildiklerinden içine sürüklendikleri tüm kaygıları ellerinin tersiyle atıp parçalarlar. Korkudan emin olurlar. Her türlü baskı ve tazyikten asûde yaşarlar.

Bu anlayış ve sorumlu yaşayış kendilerinden başkalarının emin olmasını getirir.

Onlar güvenilir olurlar. Eman ehli olurlar.

Başkaları onlardan bir tehlike gelmeyeceğini bildiklerinden kaygılanmayıp itimat ederler.

Güzel ahlak yolcuları bu sırrı anladıklarından hakikatleri sinelerinde sapasağlam muhafaza ederler.

Doğruların koruyucularıdırlar. Gerçekleri esnetmezler. Tahrifatta bulunmazlar.

Anlam kaymalarına izin vermezler.

Zulümden azadedirler. Ne zulmederler ne de kendilerine zulmedilmesine izin verirler.

Hayata tüm ayrıntıları ile şâhit olurlar.

Sağlıklı iç gözlemler yaparlar. Olayları doğru bir biçimde ayrıştırırlar.

Kalbin derinliklerine doğru sefere çıkarlar. Bunun için ilmin talibidirler.

İrfanın kemal mertebelerinin yolcusudurlar.

Ey hakikatin müheymin olmaya çalışan uyanık yolcusu!

Bu keyfiyeti anlaman yolunu kolaylaştıracak, asan kılacaktır. Yaşamın aktif bir üyesi hâline getirecektir seni. Edilgen olmaktan çıkarıp kurtaracaktır. Pasif olmana izin vermeyecektir.

Birilerine kukla olmaktan sıyırıp alacak Hakkın hakikatli bir mümini yapacaktır.

Bilmelisin ki, Allah’ın korumasına ne kadar sahih olarak girersen koruman gerekenleri de o kadar sağlam koruyabileceksin. Sana verilen yetileri sağda solda heder etmeyeceksin.

Koruyup geliştirebileceksin.

KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz

10.04.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/ramazan-gunlugu-19/751381

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir