BİR ÂYET BİR HADİS
İyi işler yapanları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada sürekli kalacaklardır.
Nisa Sûresi Âyet 57
Kıyamet gününde mü’min kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.
Peygamberimiz (sav)
___
ŞİFAMIZ OLAN KUR’AN-I KERİM
YÜCE kitabımız hiç şüphe yok ki, biz inananlar için şifadır.
Dertlerimizin dermandır. Gönüllerimizin ilacıdır.
Cenab-ı Hak şifa olan Kur’an-ı Kerim’den azami derecede istifade eden kullarından eylesin bizleri.
…
ESAS sınıfta kaldığımız konu yüce kitabımızdan hangi konularda şifâlanacağımızdır.
Küçük müdahalelerle geçirilebilecek maddi hastalıkları çok önemseyip bunlara Kur’an’dan şifa arayarak neye hangi sûreyi veya âyeti kaç kez okuyacağımızın derin araştırmalarını yaparken büyük fotoğrafı kaçırıyoruz.
Nedir o? Kalbî hastalıklarımız…
Aklımızı, düşüncemizi bulandıran ve bizi hakikatimizle buluşturmayan karışık bilgiler…
Ahlâkî hastalıklar… Kişisel zaaflar… Kötülüklerin içimize sızdığı karadelikler…
Ne acıdır ki, fizikî sorunlarımıza Kur’an’dan şifa arayışlarımız kadar bu manevî hastalıklarımızı önemseyip kitaba müracaat etmiyoruz.
…
BEDENSEL hastalıklara yakalanmamak için “Psikolojik İyi Oluş” gerekli…
Bu hususlar “Pozitif Psikoloji” başlığı altında anlatılıyor.
Konumuza tekrar dönecek olursak Kur’an’ın kötü ahlâkı güzel ahlâka çevirmesinde nasıl bir şifa sunduğuna bakmalıyız.
İyicil değerlere nasıl taşıdığına ve hakikate ne şekilde kılavuzluk ettiğine odaklanmalıyız.
Psikiyatrik yakınmaların kaynağı nedir? Hastalıklar hangi zeminlerden çıkar ve ne şekilde beslenir?
Mânevî kişiliğimizi hasta eden ve bizi kötü bir birey hâline getiren marazlarımız nelerdir gibi sorular Kur’an’dan şifa arayan inanmış gönüllerin dikkate alması gereken hususlar.
…
MÂNEVÎ hastalıklarımız nelerdir, sayabilir miyiz diyecek olsak nasıl bir liste çıkardı acaba karşımıza?
Bunu yapmaya birlikte cesaret edelim mi?
Cehalet. / Basiret körlüğü. / Küfür. / Şirk./ Nifak. / Şüphe. / Riya. / Kötü zan. / Kalp katılığı. / Kibir. / Kin. / Haset. / Dünya sevgisi. / Cimrilik. / Ucub. / Tecessüs. / Emanete hıyanet. / Bilmediği şeyin peşine düşmek. / Hırsızlık. / Başkasının malını yemek. / Yetimin malına el koymak. / Zulmetmek. /
Adaleti gözetmeyen davranışlar. / İkiyüzlü olmak. / Adam öldürmek. / Yalan. / Çekememezlik. /
Gaflet. / Azgınlık. /Fenalık. / İftira. /Gıybet. / Hiddet. / Bencillik. / Tembellik. / Hırs. / Karakter sapması. / Vefasızlık. / Şükürsüzlük.
Daha da uzatabiliriz ama meselenin anlaşıldığını düşünerek gerisini kendimiz için yapacağımız özel liste çalışmasına bırakalım. Hem orada önem sırasını da dikkate alarak yapabiliriz.
___
ESMAİ HÜSNA
HATİCE FAHRUNNİSA
ER-RAHMÂN VE ER-RAHÎM
Bu isimlerin her ikisi de “Merhamet etmek, bağışlamak, affetmek, nimet vermek” mânâlarına gelen “rahmet” kökünden türemiştir. Rahmet mastarı Kur’an’da 114 yerde geçer ve aynı cümle içinde ne Rahmân ne de Rahîm ismi kullanılır. Allah’ın rahmetinin kapsayıcılığını anlatmak için ayrıca bu isimler rahmet kökü ile birlikte kullanılmamıştır.
Aynı kökten türemiş olmalarına rağmen “Rahmân” ve “Rahîm” isimleri arasında mânâ farkı bulunduğu genellikle kabul edilen bir görüştür.
Birçok âlim “Rahmân’ın dünya ve âhiretle, “Rahîm” de sadece âhiret ile bağıntılı olduğu görüşündedir. Fakat Allah’ın zaman ve mekân gözetmeksizin rahmeti mutlaktır. Nitekim Kur’an’da pek çok âyette Rahmân isminin de âhirete yönelik kullanılmış olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri de Yasin Sûresinde geçer.
“Sûr’a üflendi. İşte onlar kabirlerden Rablerine koşuyorlar.
Dediler: “Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahmân’ın vadettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş!” Yasin, 51-52
Bu anlamda “Rahmân” Allah’a özel bir isim fakat tecellisi açısından genel olarak tüm yaratılmışları kapsarken -buna âhirette dahil-, Rahîm ismi özeldir ve sadece bu sıfatla müminlere tecelli eder.
Rahmet, rahmet edilene bağış, lütuf ve af gerektiren kalp yumuşaklığı ve merhamet duygusudur.
Bu sebeple rahmet, Allah için kullanıldığı zaman, ihsan ve lütuf anlamında kullanılır. O, mutlak rahmetin sahibi ve kaynağıdır. Süreklidir ve değişmez.
Çünkü “Allah rahmeti kendisine farz kılmıştır.” (En’am, 54)
İnsanlar için kullanıldığı zaman ise bağış, anlamak, kalp yumuşaklığı ve merhamet demektir. Mutlak rahmetin insanlara bağışlanan yönü de merhamettir.
“Rahmân” ismi Allah’ın zatına ait bir isimdir. Zatına ait bir rahmetten söz edilir. “Rahîm” ismi fiilindeki rahmeti anlatır.
Bu açıdan bakıldığında bizim bu isim ve sıfattan almamız gereken ilk ders hak üzere karar vermiş olduğumuz sabit düşünce ve niyetlerin sırat-ı müstakim ile fiile geçiriyor olmamızdır. Aslında dilimizden düşürmememiz gereken Besmele’nin bir anlamı da budur.
Allah’ın en büyük rahmeti olan Kur’an’ı anlayarak ve üzerinde tefekkür ederek okurken idrak edebildiğimiz âyetleri bireysel, toplumsal ve sosyal hayatımızda uygulamaya çalışmalıyız. Rahmet peygamberi olarak gönderilen Efendimizin (sav) izinden Kur’an’ı bir hayat programı hâline getirmeyi Mevlam hepimize lütfetsin.
___
KUR’AN’DAN KAVRAMLAR
ORUÇ İBADETİ, ŞARTLARINI TAŞIYAN MÜSLÜMANLAR İÇİN FARZ-AYN’DIR.
“Farz-ı ayn”; mükellef olan her Müslümanın bizzat yerine getirmesi gereken ibadet demektir.
Hastalık veya başka herhangi bir sebeple bir kimse adına başka birinin oruç tutması ile bu görev yerine getirilmiş olmaz. Oruç ibadetinin farz oluşu Kur’ân- Kerim, Hz. Peygamber’in sünneti ve icma (bütün islâm âlimlerinin görüş birliği) ile sabittir.
Kur’ân- Kerim’de;
“Ey inananlar, sizden öncekilere yazıldığı gibi (günahlardan) korunmanız için sizin üzerinize de oruç yazıldı” Bakara, 2/183
“Öyle ise içinizden kim bu aya (Ramazana) ulaşırsaonu oruçla geçirsin” buyurulmuştur. Bakara, 2/185
Oruç ibadeti; Hz. Peygamber (s.a.s.)’in İslâm’n temel esaslarını açkladığı hadisinde ise öyle zikredilmi-
tir:
“İslâm beş temel üzerine kurulmuştur: ‘Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek, Ramazan orucunu tutmak.” (Buhârî, “İman”, 1)
Yine Rasûlullah (s.a.s.) Veda Hacc hutbesinde de aynı tespitleri yapmıştır:
“Rabbiniz Allah’a karşı gelmekten sakının, beş vakit namazı kılın, Ramazan orucunu tutun, mallarınızın zekâtınıverin, âmirlerinizin emirlerine uyun, Rabbinizin cennetine girersiniz” (Tirmizî, “Ebvâbü’s-Salât”, 434)
(Kaynak TDV, Oruç İlmihali DİYANET YAYINLARI)
___
RAMAZAN PEDAGOJİSİ
DOÇ.DR. AYHAN ÖZ
ÇOCUKLAR İÇİN RAMAZAN NASIL BİR EĞİTİM AYIDIR?
Ramazan aslında hepimiz için bir eğitim ayı ve tabi ki çocuklar da bundan nasibin düşeni alıyorlar. Aslında büyüklerin kendilerini terbiye etmeye dönük çabaları, söylediklerini davranışa dönüştürmedeki gayretleri kendilerinin eğitimi kadar çocukların eğitimine de doğal yoldan katkı sağlamış oluyor. Çocuklarımıza bir şeyi yap dediğimizde bu yapılacak işin birlikte tecrübesi bazen mümkün olmuyor. Ramazanda çocuklarımızdan yapmalarını istediğimiz şeyi aslında biz de yapıyoruz ve bu sayede çocuklarımızla ortak bir tecrübe üretiyor, geride hoş hatıralar bırakıyoruz. Ali Bardakoğlu hocanın güzel bir sözü var: “Büyüklerimiz bize değerleri çaydaki şeker gibi verdiler.” Çayı içerken şekeri de almış oluyoruz. Çocuklar Ramazanın manevi ikliminde birçok değeri dışarıdan zorlama olmaksızın doğal bir süreç içinde alıyorlar. Manevi değerlerin tohumları çocuklarımızın kalbine atılmış oluyor Ramazan sayesinde. Öğretilenler, anlatınlar mayalanıyor.
Sahur, iftar, imsak gibi kavramları çocuklar Ramazanda yaşayarak öğreniyorlar. Yaparak, yaşayarak öğrenme modern pedagojinin öne çıkan yöntemlerinden biri ve Ramazan bu anlamda eğitici bir ay. İftar sofralarının bu süreçte çok önemli bir yeri var diye düşünüyorum.
__
GÜNÜN NİYAZI
Allah’ım günümüzü hayırlı eyle.
Hayır ve iyilik üzere yaşamayı cümlemize nasip eyle.
Yaptığı işlerde önünü ardını düşünenlerden eyle.
Adaleti ikame edenlerden eyle.
Allah’ım!
Bize öğrettiğin ilim ile bizi faydalandır. Bize fayda verecek ilmi bize öğret ve bizim ilmimizi artır.
Her hâl üzere Allah’ım Sana hamd olsun.
Cehennem ehlinin hâlinden Allah’ım Sana sığınırız.
Allah’ım!
Senin ayetlerine uyanlardan eyle
Zillete uğrayanlardan eyleme.
Horlanıp aşağılananlardan eyleme bizi.
Kitabınla yücelenlerden eyle.
Emirlerine uyarak erdeme ulaşanlardan eyle.
Müminlere karşı alçak gönüllü davrananlardan eyle.
Allah’ım!
Yoksulluk ve meskenetten koru bizi.
Başkalarının kusurunu araştıran değil kendi hatalarının peşine düşenlerden eyle.
Yanlışları sürekli işleyerek âdet haline getirenlerden eyleme.
Allah’ım!
Günahta, düşmanlıkta ve haram yemekte yarışanlardan eyleme.
Sabah mümin kalkıp akşam kâfir yatanlardan eyleme.
Yaptığı iyiliği kötülükle gölgeleyenlerden eyleme.
Sana itaat eden ve her hususta Kitabına müracaat edenlerden eyle.
Acılarımızı dindirme gücü ver bize.
Amin!
___
AHLÂK-I HASENE
DİNİ YALNIZ ALLAH’A HAS KILMAK
AHLÂK-I HASENE erlerinin en önemli özelliklerinden birisi “Tanzim etme” yetkinliğidir.
Onlar her şeyi yerli yerine koyanlardır.
Ne fazla ne de eksik…
Tam olması gerektiği yaparlar yapmaları gerekenleri.
Düşüncelerini tanzim ederler.
Fikirlerini, duygularını tanzim ederler.
Eylemlerini aynı şekilde düzenlerler.
Yani tüm hayatlarını kendilerini yaratıp yaşatan Rablerinin istediği şekilde hiçbir farklılık oluşturmadan yaşarlar.
Kısacası dini yalnız Allah’a has kılarlar.
Yolundan, izinden coşkuyla gittikleri Sevgili Peygamberimizin bildirip yaptığı gibi yaparlar. Zira Fahr-i Kâinat Efendimiz dini Allah’a has kılmakla emrolunmuştu.
Güzel ahlak yolunun dikkatli yolcuları bu prensiplere göre tüm duygu, düşünce ve eylemlerini tanzim ederler.
“Din zaten O’na tahsis edilmiş değil mi?” diye düşünmezler çünkü Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okuduklarından yapılan uyarıların farkındadırlar. Bu hususta gönüllerinde bir bulutlanma söz konusu olursa şeytan ve nefsin üflemeleriyle derhal Zümer Sûresine müracaat ederek ilgili âyetleri tekrar hazmederek incelerler.
Kendilerini düşmekte oldukları kuyudan hemen kurtarırlar.
İlahî olanı beşerîleştirme yanılgısına düşmezler.
Bu yanlışa düşenlerin söylediklerine de zerre kadar itibar etmezler.
Din koyma yetkisinin sadece ve sadece Allah’a ait olduğuna tüm hücreleriyle iman ederler.
Ve buna uyarlar.
Hükmetme yetkisinin yalnız Allah’ta olduğuna yakîn imanları olduğu için başkalarının tahakkümüne girmezler.
Haktan başkasına boyun eğmezler.
Kendilerine göre yeni ibadet şekilleri üretmezler.
Rablerinin kitabında beyan etmiş olduğu ibadetleri de değişik sathi yargılarla öteye beriye çekiştirip Peygamberimiz ve onun dostları olan sahabilerin uygulamalarını dikkate alıp değiştirme cüretinde bulunmazlar.
“Onlar için fiili ibadetler geçerliydi ama biz hakikat ehli için durum farklı, bizler zaten zikr-i daimideyiz” gibi ahmakça din koyma teşebbüslerinde bulunmazlar.
Bulunanlara da iyi gözle bakmazlar.
Peygamberimizin bilmediğini kendilerinin değer verip yücelttikleri kişilerin bildiği gibi bir şeytan aldatmacasının sihrine kapılmazlar.
Zira onlar tanzim ehlidirler. Yerindelik bilgeliğine erişmişlerdir.
Ey hakikat yolunun tanzim etme becerisi kazanmak isteyen güzel yolcusu!
Sen de inandığın peygamberin Kur’an’dan aldığı emri dikkate alıp dini yalnız ve sadece Allah’a has kılmalısın.
İbadetlerini sırf Allah için yapmalısın.
Bu, bir tevhit ahlakıdır.
İman biçimidir.
Bilmelisin ki, esas mesele şirk ve tevhit ayrımıdır.
Bunu kavrayıp içselleştirdiğin vakit tahrif edenleri hemen teşhis etmeye başlayacaksın.
Tağyir edenleri suçüstü yakalayacaksın.
Tebdil edenleri fark edip onlara dur diyeceksin.
Rabbimizin halis olandan bahsetmesinin halis olmayana işaret ederek kendini bundan korumanı istediğini kavrayacaksın.
Güzel ahlak yolunun pırıltıları yolcuları tüm bu tuzakları kavrayıp bertaraf ettikleri için güzeldirler.
___
KATKI VERENLER: Serkant Dervişoğlu, Seval Yılmaz
24.03.2023