ÖZENLİ davranıyordu. Neyi ne zaman yapacağı önemliydi. Sözünü hangi vakitte nasıl bir eda ile söyleyeceğini de yine bir o kadar önemsiyordu.
Seçilmiş sözler söylüyordu, çünkü seviyordu.
Seçilmiş davranışlar sergiliyordu ona karşı zira kalbine aşkı düşmüştü.
Önceleri bundan mutluydu sevdiği. Çok mutluydu hatta. Kendini değerli bulmasına sebep oluyordu bu sözler. Gönlünün sırça sarayına kurulmuş bir prensesten farklı görmüyordu kendisini. O gönlün enginliğinde sevdanın rüzgârına bıraktığı saçlarını savuruyordu dilediğince. Yaraları kapanmış, iyileşmişti.
Bir süre sonra kendini doyurulmamış buldu.
O seçilmiş sözler yine söyleniyordu. Daha aşkla, daha bir özenle ve yeni cümleler eklenerek devam ediyordu. Buna rağmen kendini eksikli buluyordu. Anlam veremiyor, yorumlamakta zorlanıyordu.
Hatta bir ara kendini şımarmış telakki etti ama durum hiçte öyle değildi.
Sonunda şu hükme vardı. Beklediğim, istediğim seçilmiş davranışlara eşlik eden seçilmiş sözler değildi.
O serazat cümleler bekliyordu. Özgür cümleler… Bir kalıba özellikle hapsedilip cilalanmamış sözlere talipti.
Kırık dökük olabilirdi ama gönülden olmalıydı.
Eksik gedik barındırabilirdi ama sahih olmalıydı.
Gönlünü ateşlese bile samimiyetten uzak bulunmamalıydı.
Hazırola geçmiş, biçim almış, önceden planlanmış, etkisi hesap edilmiş lakırdılar artık onun ruhunu okşamıyordu.
En son oturdu anlattı. “Ben seçilmiş değil dökülmüş sözler istiyorum senden” dedi. “Kalbinin rengini taşıyan o anda dökülüp saçılmış sözler… Fiyakası olmayan cümleler…”
Birbirini anlamışlardı. Muhabbetle sarıldılar.
12.02.2020