Aşk Kader mi, Hastalık mı?

UĞUR CANBOLAT

İnsanlık tarihinin hiç eskimeyen bir konusudur; aşk.

Üzerine söylenmedik söz kalmamıştır diyebiliriz. Genellikle yüceltilen bu konuda “Aşk Kader mi?” kitabının yazarı İsmail Mutlu bir ilahiyatçı olarak aykırı görüşler dile getiriyor. Bize ters gelen hususlarda genel tavrımız kulaklarımızı tıkamak olsa da konu aşk olunca bunu yapmadık. Meselenin bir de kader açısından değerlendirilmesi var tabi.

Aşkın bir acizlik ve hastalık olduğunu öne süren yazar İsmail Mutlu ile bu konuyu siz İstiklal Gazetesi okuyucuları için irdelemeye çalıştık.

Aşk, nimet mi, hastalık mı?

Karar sizin!

___

Siz kader konusunda yazan bir ilahiyatçısınız. Buradan başlayalım mı?

-Evet. Kader konulu ilk kitabımı, öğrenci iken 1984 yılında yayınlamıştım. Kader, 40 yıldır üzerinde çalıştığım bir konu.” İnsan Kadere Mahkûm mu?”, “Güncel Sorularla Kader”, “Evlilik Kader mi?” ilk üçü. Sonuncusu da 410 sayfadan oluşan “Aşk Kader mi?” kitabı oldu.

Girişinizden sanki devam edecekmiş gibi görünüyor. Öyle mi?

-Evet. Bunu “Boşanmak Kader mi?” ismini taşıyan bir kitapla “beşleme” yapabilirim.

Bu mesele İslam toplumunun en çok yazılıp çizilen, konuşulan konusu. Aynı zamanda yanlış anlaşılan konusu değil mi?

-Doğrudur. Toplumda dini konular noktasında en çok yanlış anlaşılan konulardan birisi kader konusudur. İnsanlar, genel olarak kendi hatalarına, beceriksizliklerine, tedbirsizliklerine, duygusal davranışlarının sonucuna, başkalarının kendilerine yönelik olarak yaptıkları yanlışlara “kader” diyerek kenara çekilmeyi, teselli bulmayı çok seviyorlar.

Teselli seviyesinde kalıyor mu peki?

-Hayır, kalmıyor. Teselli buluyorlar ama bu tesellileri, aynı zamanda Allah’a iftira anlamına geliyor. Çünkü Allah’ın kendileri için takdir etmediği bir şeyi kader diyerek kendilerinin veya başkalarının kusurlarını, zulümlerini, ahlaksızlıklarını, vicdansızlıklarını Allah’a veriyorlar.

Neden böyle bir yanlışa düşülüyor peki?

-Böyle bir yanlışa düşmelerinin sebebi, Allah’ın bilmesini kader/takdir sanmalarıdır. Evet, Allah biliyor, insanların yaşamak istedikleri hayatı onaylıyor, ama bunu kendisi takdir etmiyor. Takdir edilen, kader olan cinsiyetimiz, anne babamız, simamız, bazı hastalıklar gibi konular. Çoğu zaman insanın eceli dahi kendi yaşantısına, beslenmesine, sigara ve içki içip içmemesine, sağlığına dikkat etmesine, tehlikelerden kendisini korumasına bağlı olarak belirleniyor.

Aşk bu yanlış anlamalardan biri mi?

-Kesinlikle aşk da kader olmadığı halde çoklarının kader olarak bildiği ve öyle olmasını arzuladığı bir konudur. Çünkü işlerine yarıyor. Evli bir kadınla veya evli bir erkekle birliktelik yaşıyor, sonra bu bizim kaderimiz, istesek de bundan kaçınamazdık diyor. Fuhşuna, ahlaksızlığına kaderi, Allah’ı âlet ediyor. 

Aşk kader değil mi o zaman?

-Aşk, kesinlikle kader değil, insanların iradesine bağlı bir durum. İnsan, aklıyla, sonucu düşünerek aşktan uzak kalabilir. Evli bir kadın veya erkekle yaşayacağı ahlaksızlığı, aşk adı altında meşrulaştırmaz, yuvasını yıkmaz, başkalarının yuvasının yıkılmasına sebep olmaz. Bu konuda yaşanan ciddi problemler ve örnekler var. Bunları kitabımda ayrıntılı bir şekilde açıkladım. Burada bu kadarıyla yetineyim.

Aşk kader değilse insanlar niçin âşık oluyor?

-Bunun birçok sebebi var. Üzerinde çalıştım. Ayrıntılarıyla açıklıyorum. Burada kısaca birkaçından sırasıyla bahsedeyim:

Kapalı, asosyal bir hayat yaşayanlar dışarı çıktıklarında karşılarına çıkan ilk kıza/kadına, erkeğe âşık olurlar.

Annesi veya babası ölmüş olan genç bir kız içinde bulunduğu ruh hâli sebebiyle âşık olabilir.

Baba şefkati ve sevgisi görmeyen genç kız, kendisine değer veren veya veriyor görünen bir erkeğe âşık olabilir.

Eşi tarafından değersiz görülen, horlanan bir kadın, kendisine değer veriyor görünen veya gerçekten değer veren birine âşık olabilir.

Sık sık yemeğe çıkmak, aynı ortamda uzun müddet bulunmak aşk sebeplerindendir.

Aşkın modaya dönüştüğü zamanımızda “Ben de bir kızla/kadınla; ben de bir erkekle çıkıyorum, benim de aşkım var” modası, aşka davetiye çıkarabilir.

Müzikle uğraşmak, yazar olmak, sporcu olmak, esprili olmak, çok para harcamak, güzel giyinmek, cinsel arzuların fazlalığı ve daha başka birçok sebep aşka davetiye çıkarır.

Aşk, kader değildir ve akılla aşkın önüne geçilebilir. Konu çok geniş, burada ayrıntılarıyla vermek zor.

Türkiye’de kitap fuarlarına en çok katılan yazarlardan birisiniz.

 -Evet. Türkiye’de en çok fuara katılan, hatta ilk sıralarda –birincilik bende olabilir-yer alabiliyorum. 40 yıldır kitap fuarlarındayım. 90’lı yıllarda sizinle Üsküdar fuarlarında çok güzel anılarımız olmuştu. Bir de ben fuarlara birkaç saatliğine imza için katılan bir yazar değilim. Fuar süresince stantta duruyorum. Bu, bazen günde 10, hatta 12 saati buluyor.

“Aşk Kader mi?” kitabınızın ortaya çıkması bir nevi saha taraması olan bu fuarların sonucu diyebilir miyiz?

Evet. “Aşk Kader mi?” kitabım böyle bir saha taramasının ürünüdür.

Pop star edasında yazarlar görüyoruz fuarlarda. İlim irfan ürünü kitapların yazarlarının önünde birkaç okuyucu varken bu yazarların önünde yılmalar hatta sıra görüyoruz. Gözleminiz nedir?

-Çok haklısınız. Üzücü bir tablo bu. Bizde bir “Yeşil pop” çıktı. En mütedeyyin görünüşlü kızlar ve kadınlar bu yeşil popçulara öyle hayranlık gösterisinde bulundular ki gerçekten hayret edilecek bir durumdu. Bu, “Bizim de Tarkanımız var!” gibisinden bir özentiydi.

Aynı durum aşk için de yaşandı diyebilir misiniz?

-Rahatlıkla bunu söyleyebilirim, evet. Yıllarca aşka mesafeli duran dindar kesim, birden seti yıkılan baraj suyu misalı “çağladı.” “Yeşil Aşk” kitabı yazan aslında fazla da kıymet-i harbiyeleri olmayan yazarları adeta “ilahlaştırdılar.” Onlarla resim çektirmek için saatlerce kuyruklarda beklediler. Bu yeşil popçular “İlahî aşk” adı altında yazdıkları kitaplarla gayr-i meşru ilişkiyi aşk adı altında meşrulaştırdılar. Fuarlarda bunları o kadar çok gördüm ki… Çoklarının aşk kitabı yazarak paraya para demedikleri bir zamanda ben aşka ciddi eleştiriler getirdim. Demek oluyor ki aslında planımda olmadığı halde listeme böyle bir kitap eklenmesinde “yeşil aşkçılara” gösterilen haksız ilginin etkisi var. Genç kızlarımızı, kadınlarımızı, erkeklerimizi “Aşk girdabından” kurtarmak istedim. Bu konuda sizinle televizyonda güzel bir canlı yayın gerçekleştirmiştik salgın döneminde.

Aşk konusunda yoğun bir literatürümüz var. Bu konuda yazılmış onlarca kitap var. Mitoloji var. Siz şimdi tüm bunlara rağmen aşk yoktur mu diyorsunuz?

-Evet, öyle diyorum. Aşk yok, aşk adı altında istismar var. Tutkuya, cinselliğe aşk deniliyor. Bahsettiğiniz aşk destanları, kavuşamamanın sonucunda oluşmuş. Öncekiler de kavuşsalardı o ölümsüz aşk hikâyeleri biterdi, bize kadar gelmezdi.

Mecazî ve İlahî aşk ayrımına nasıl bakıyorsunuz o zaman?  Beşerî aşktan İlahî aşka geçiş konusu çokça dile getirilir. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, bu kıyası doğru buluyor musunuz?

-Böyle bir ayrıma kesinlikle katılmıyorum. İlk tasavvuf ehli de İlahî aşkı kabul etmez, Allah kimseye âşık olmaz, kimse de Allah’a âşık olmaz. Kur’an’da Allah aşkı değil, Allah sevgisinden bahsedilir. “Aşk Kader mi?” kitabımda buna özel bir bölüm ayırdım. Bu ayrıma karşı çıkan tasavvuf büyükleri de var. Onların kitaplarından önemli nakiller yaptım.

Bu durumda bazı tehlikelerden bahsedebilir miyiz?

-Elbette edebiliriz. İlâhî aşk anlayışı, mecâzî aşk için bir istismara dönüşmüş. Çokları İlahî aşkın yolunun mecazî aşktan geçtiğine inanıyor ve istismarcıların eline düşüyor. Mevlana ve Yunus Emre gibi aşk yolunda gidenlerin sözleri bağlamından koparılarak aşkı yüceltmek için kullanılıyor.

Örnek verebilir misiniz?

-Mesela “Âşık olmayan taşa benzer” gibi. Bir dergâha gelen birine şeyhin “Âşık oldun mu?” diye sorması, onun “Hayır demesi üzerine de “Git âşık ol da öyle gel” demesi, beşerî aşkı meşrulaştırmada kullanılan argümanlardır. Meşhur bir hanım yazar, Mevlana ve Şems arasındaki aşkı kullanarak, evli ve üç çocuklu bir kadını, mail yoluyla uzaktaki bir adama âşık edip, bunu normal ve meşru gösterip eşinden çocuklarından ediyor. Kadın perişan oluyor. Kitabımda bunun ciddi bir eleştirisi mevcut.

Sizin iki ciltlik Meal-Tefsir isimli bir çalışmanız var. Bunu da dikkate alarak sormak istiyorum. Sûre-i Yusuf’u aşk üzerinden okumayı doğru buluyor musunuz?

-Kesinlikle doğru bulmuyorum. Ortada bir aşk söz konusu değil. Bir kadının, hoşuna giden ve köle olduğu için çabuk elde edebileceğini düşündüğü yakışıklı bir erkekten nefsini tatmin etme, kocasını aldatma isteği söz konusu. Ortada iffetsiz bir kadın ve iffetini koruyan bir erkek söz konusudur. Kadının talebi bir aşk değil, bir ahlaksızlık. Kısa süre önce “Kur’an’da Anılan Kadınlar” ismiyle bir kitap yayınladım. Bu benim en son çıkan kitabım. Burada Allah’ın övdüğü ve yerdiği, iyi ve kötü kadın olarak bahsettiği kadınlara yer verdim. Züleyha’yı, kötülenen kadınlar arasında zikrettim. Maalesef, kıssaların en güzeli olan bu kıssa, ahlaksızlığa, aşka malzeme yapılıyor.

Kur’an’da aşk kelimesi geçiyor mu?

-Hayır, Kur’an’da aşk kelimesi geçmez. Eşler arasında sevgi kelimesi ve sevginin türevleri geçer.

Sevgili Peygamberimizin hadislerinde aşk kelimesi nasıl yer alıyor?

-Aşk kelimesi, Kur’an’da geçmediği gibi sahih hadislerde de geçmez. “Kim âşık olur da iffetini korursa…” diye başlayan rivayet sahih değil uydurmadır. “Aşk Kader mi?” kitabında bu rivayetin uydurma olduğunu hadis usulü açısından açıkladım.

Hazreti Aişe Annemiz için hepimizin ezberinde olan “Kördüğüm” meselesini incelediniz mi?

-Evet. Peygamberimizin Hz. Aişe için söylediği iddia edilen “kördüğüm” rivayeti de ne yazık ki uydurmadır. “Hanım Sahabiler” ismiyle 30 sene önce bir eser yazdım. En çok imzaladığım kitap. Bu eserim Boşnakça’ya da tercüme edildi. Böyle bir kitabın yazarı olarak diyorum ki: Peygamberimiz hiçbir hanımına âşık olmamıştır. Hanımlarını Allah rızası için sevmiştir. Sevgi, aşkın çok ama çok ilerisindedir. Aşk bu gün dillere pelesenk olmuştur ama eskiye göre de içi boşaltılmış, tamamen cinsel birlikteliğe indirgenmiş ve onun bir tuzağına dönüşmüştür.

Tasavvuf ehli için genellikle aşk merkezi bir noktada diyebilir miyiz?

-Evet, genelleştirmeden bunu söylemek mümkündür. Genelleştirmeden diyorum, çünkü ilk asır tasavvuf ehli aşkı kullanmamış, Allah aşkı ifadesine karşı çıkmış. Ancak birkaç asır sonra tasavvuf ehli gerçekten aşkı merkeze koymuş, hem de aklı dahi öteleyerek aşk demiş. Sonraki dönem tasavvuf ehli tarafından Allah’a akılla değil, aşkla gidileceği savunulmuş. Oysa Kur’an’da Allah’ı tanımak için çok sayıda “Akıl etmez misiniz, düşünmez misiniz?” ifadeleri geçiyor. Hiçbir yerde “Aşk etmez misiniz?” kullanımı geçmiyor. Aşkı öne çıkarıp aklı işlevsiz bırakmak, bu topluma yapılan en büyük haksızlıklardan birisi olmuş.  Kitabımda tasavvuf ehli tarafından, “Sevginin aşka evrilmesi” konusu üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulmuştur.

Evlilikte açısından konuyu değerlendirirsek eğer evlilikte aşk şart mıdır?

-Ben aşk/flört evliliğinden çok mantık evliliğini savunuyorum. “Evlilik Kader mi?” isimli kitabımda evlilikte tercih edilmesi ve tercih edilmemesi gereken kişilikler üzerinde duruyorum. Aşk evliliği yürümüyor. Bütün dünyada bu böyledir. Kavuşmak aşk dedikleri şeyi öldürüyor. 10 yıl veya daha fazla aşk yaşayanlar, istisnaları bir kenara bırakırsak evlendiklerinde en fazla birkaç yıl sürüyor. En büyük psikologlar aşka çok kısa ömür biçmişlerdir. Boşuna denilmemiş aşkın ömrü, kelebek ömrü gibidir diye. Kitabımda aşkı bitiren sebepler üzerinde çok durdum. Bunun içindir ki ben aşk yerine sevgi diyorum. Sevgi ile aşk arasında çok önemli farklar vardır.

Aşk da sevginin bir türü değil mi?

-Evet, öyle denilebilir. Doğru ama aşırı sevgi, sonra nefrete de dönüşebiliyor. İnsan “Aşkım” dediği birini öldürebilir mi? Öldürüyor. Çünkü onun aşk dediği şehveti. “Ya benimsin, ya kara toprağın. Oysa gerçek âşık, aşkının mutluluğu için kendi mutluluğundan feragat eder. “Önce can” demez, “Önce canan” der.

Toparlarsak sonuç olarak neler söyleyebilirsiniz?

-Sonuç olarak şunları ifade edebilirim. Mutlu olmak isteyenler aşktan uzak dursunlar. Çünkü aşk bir hastalıktır, âcizliktir, mutsuzluktur, deliliktir, körlüktür, endişedir, hırçınlıktır, terk edilme korkusu yaşatır. Kıskançlık, hayatı zehir eder, birkaç kişi ile aşk yaşayan insanlar, ruhen çok sıkıntı yaşarlar, bir daha dikiş tutmazlar. Son söz, dünyada hiçbir kadın, hiçbir kız, kendisine âşık olunarak hayatı zehir etmeye değmez. Terk ederse etsin, vaz geçerse geçsin, umursamamak gerekir. Ancak çokları dehşetli aşk acısı yaşıyorlar, terk edilmiş olmayı, başkalarının kendilerine tercih edilmesini bir türlü hazmedemiyorlar ve hayatı kendilerine zehir ediyorlar. Şununla bitireyim: “Aşk Kader mi?” kitabını okuyanlar aşktan uzak kalırlar ve gerçekten mutlu olurlar. 

KUTU İÇİNDE

İSMAİL MUTLU KİMDİR?

 1962 yılında Sivas’ın Kangal ilçesinde doğdu. İlk tahsilimi Kur’an kursunda yaptı. İlkokula biraz geç gitti ama sene kaybı olmadı. Çünkü Latin harfleriyle okuyup yazmayı ve matematiği kendi kendine öğrendiğinden ilkokula üçten başladı. Ortaokulu da Kangal’da okudu. Başarılı bir öğrenci olduğundan Sivas Lisesi’nde parasız yatılı olarak okuma hakkı kazandı. 1980’de Sivas Lisesi’ni bitirdi. Aynı yıl o tarihte Türkiye’nin tek İlahiyat Fakültesi olan Ankara İlahiyat Fakültesini kazandı. 1985’de mezun oldu.

Yazarlık hayatı: İlçelerinde kitap okuma oranı kendinden bahsedilmeyecek derecede azdı. Ama o kitap okumaya heves etti. O tarihte yazar görmek imkânsızdı. Böyleyken ta ortaokulda kendince bir şeyler yazmaya başladı, okuduğu kitaplardan ilahiyat konularında derleme yazılar yazdı. İlk yazısı 1980 yılında Din Görevlileri Federasyonunca yayınlanan Hakses Mecmuasında yayınlandı. İlahiyatta okurken Hakses’in yanı sıra Diyanet Gazetesi, Diyanet Çocuk Dergisinde de yazıları neşredildi. “İslam’da Örtünme” isimli ilk kitabını 1982 yılında öğrenci iken kendi imkânıyla yayınladı. Öğrenci iken 3 kitap daha yayınladı.

Mezuniyetten sonra bir gazetede araştırmacı yazar olarak çalıştı. Uzun yıllar köşe yazarlığı yaptı. Sarı Basın Kartı aldı. Uzun yıllar taşıdığı için bu kart sürekli basın kartına dönüştü. Başka yayınevinden ilk kitabı 1986 yılında yayınlandı. Sonra birkaç kitabı daha yayınlandı.

1992 yılında Mutlu Yayıncılık ismiyle kendi yayınevini kurdu. Kitaplarını kendi yayınevinden neşrediyor. 100’ün üzerinde yazıp yayınladığı kitabı var.

Kur’an’a ve Sünnete Ayna, Âb-ı Hayat isimleriyle 2 defa dergi çıkardı.

1990’lı yıllarda radyo yayıncılığı yaptı. Davet edildiği televizyon programlarına katıldı.

Evli. İki oğlu var.

28.09.2022

https://www.istiklal.com.tr/haber/ask-kader-mi-hastalik-mi/714142

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir